Sayfalar

19 Temmuz 2011 Salı

Aleksi Zorba • Nikos Kazancakis (Roman)

Çevirmen: Ahmet Angın Ataç Yayınevi, İstanbul, 1967, 2. Baskı
* Bütün eğik yazılar kitaptan alıntıdır.

Aleksi Zorba
Nikos Kazancakis
Çeviri: Ahmet Angın
Ataç Yayınevi, İst.
1967, 2. Baskı
Zorba aydınlanmanın getirdiği sorgulamarla oluşmuş yaşamlar ve davranışlar öncesinin 'eleştirel' izini taşır. Zorba ona anlatılanlara inanır o yollarda gider. Sırası ile de bir çoğunun aslında hiçte anlatıldığı gibi olmadığını görür. Gördükçe de zorba kendi kimliğini oluşturur. Bu yüzden o kitabi bir doğrunun değil sınanmış bir yaşamın doğrularını söylemektedir. Biz 'okuduklarımızdan' o ise 'yaptıklarından' bir yaşam anlayışını oluşturmuştur. 
Zorbaların kişisel tarihleri kendileri için birer karar verme mercidir. Çünkü yanlarında taşıdıkları en büyük başvuru kaynağı bu anıları/geçmişleridir. Biraz büyümüşlerin dünyasını anlamaya çalışan insandır Zorba: Çünkü kalbinden kulakçıkların en son kıvrımına kadar kederli'dir. 
— Uyuyor musun, patron?
— Ne var Zorba?
— Rüya gördüm… Tuhaf bir rüya: galiba yakında yolculuk var. Dinle de gül! Burada, limanda şehir kadar büyük bir vapur varmış. Gitmek üzere ötüyormuş. Ben de, ona yetişmek için köyden koşuyormuşum; elimde bir papağan varmış. Yetişip vapura tırmanmışım, kaptan gelmiş:”Bilet!” diye bağırmış.“Ne kadar?” diye sorup cebimden bir avuç kâğıt para çıkarmışım. “Bin drahmi!” “Bre aman, demişim, sekiz yüz olmaz mı?” “Hayır, bin olacak!” “Sekiz yüzden başka param yok, al” “Binden metelik aşağı olmaz! Yoksa çek git, çabuk!” O zaman bende kızmışım: “Dinle kaptan, demişim, senin iyiliğini söylüyorum, verdiğim şu sekiz yüzü al, yoksa uyanırım, zavallı sen de, onları bile kaybedersin!”
— Sır! diye mırıldandı, büyük sır! Dünyaya hürriyetin gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı lazım, yani? “Vatanı ve insanları” için hürriyet arayan bir insanı en iyi anlatan dizeler. Hürriyet için yapılmış katliamlar ve diğerleri. Tanrı ne diye şimşeklerini çakıp öldürmez onları, -bilmez Zorba. Bir yandan da çelişkilidir hürriyet meselesinde- “Ben sana derim ki bu, insan olmak demektir: Yani, HÜRRİYET! der.
insanları özgürleştirmek. Onları Allahsız kılmak... Bu Dünyayı acınası yapar. Korkunç bir yıkımdır. İnsanları rahat bırak, patron, gözlerini açma! Zira açarsan ne görürler? Ellerinin körünü! Onun için bırak, kapalı kalsınlar da hayal göredursunlar!  Zorba haklıdır. Kaldıramayacakları bir dünyaya insanları taşımak! Onları yıkmak, babasız bir şekilde orta da bırakmaktır. Kimileri bunu istemeyecektir. Hatta çoğunluk bunu istemeyecektir. Beri yandan daha az olan kimileri ise bağımsızlığını, tarihin getirdiği o şeylerle kuşatılmış hayatını da kurtarmak isteyecektir.

"Yine Zorba açıklar fikrini: -Kızma patron… Hayır, hiçbir şeye inanmam ben! Eğer insana inansaydım, Allah’a da, şeytana da inanırdım; bu da büyük mes’eledir. O zaman işler karışıyor ve başım belaya giriyor, patron." Öyledir patron sadece Zorba’nın değil bizimde başımız belaya giriyor. "Hür İnsan oldum. (…) Hala içiyorum ama istediğim anda hop diye bir bıçak gibi kesiyorum. İhtiras bana hâkim olmamıştır. Vatan için de aynı şey. Hasret çektim, bıktım, kustum, kurtuldum." 
— Ya kadınlar?
— Onların da sırası gelecek kahrolasıcalar gelecek! Ama yetmiş yaşımı bulduğum zaman!
Biraz düşününce az bularak
— Seksen yaşında, diye düzeltti. Sen beni dinle, insan böyle kurtulur, böyle kurtulur… Zevk düşkünü ve keşiş olarak değil. Kendin yarı şeytan olmazsan, şeytandan nasıl kurtulursun be?
Adım adım aşmıştır aklına takılan sorunları. Hatta o an konuşurken aşar birini. Çaresiz kalınan anlardan insanı sıyıran ve her şeyi denkleştiren: ölümdür.
— Bir zamanlar diyordum ki: Bu Arnavut’tur, bu Bulgar’dır ve bu Yunanlıdır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış, ya da bilmem ne… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif; hay yokolası aptal! Ve kendimi böyle azarlıyorum. Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum! Hepsi benim için; şimdi iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve yediğim ekmek üzerine yemin ederim ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamağa başladım gibime geliyor. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte… Boşversem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da Tanrı’sı ve zıt Tanrı’sı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… Hepimiz kurtların yiyeceği etiz.
Beden iletişim en büyük ve samimi aracıdır. Cinsel birliktelikte de basit bedensel işlerde bu iletişimi dilden, sözden, yazıdan ve görünenden daha güçlü yapar. Zorba'ya göre beden unutulmuştur. Zorba için bir şeyleri anlatabilmenin en güçlü ve samimi yolu 'raks'tır. Raks anlatmak için en az söz kadar, yazı kadar değerlidir.
Yolculuklar, acılar ve sevinçler… İnsanlar ne tuhaf hale girdi… Tuuh, kahrolasıcılar! Vücutlarını bırakıp körlettiler ve sadece ağızları ile konuşurlar
Allah kadını yaratmak için Âdem’in kürek kemiğini çıkardığı zaman – o ana lanet olsun! –şeytan yılan oldu, hap diye kürek kemiğini kaptı ve kaçtı… Allah koşup onu yakaladı ama, elinden kaydı; yalnız boynuzları kaldı elinde. Allah dedi ki: “İyi hanım kaşıkla da iplik eğirir; ben de kadını şeytanın boynuzlarından yaparım.” Yaptı ve bizi de şeytan aldı, Aleksi’m benim! Cennet’in elmalarını da o çalıp koynuna soktu; şimdi de kahrolasıca, aşağı yukarı gezinip süzülüyor! Bu elmaları yedin mi, Hap’ı yuttun! Yemedin mi, yine Hap’ı yuttun!
Bir ton alıntı yapacak yer çıkabilir Zorba’dan. Birçok değişmeyen gerçekler. İnsan bir sırdır. Kadın bir sırdır ve kapamayacak bir yara sahiptir.  Çingeneler Zamanı’nda ki yaşlı kadında kan büyük bir sırdır diyordu. Aynı coğrafyadan dönen bir laf ve sadece şunu demeye çalışıyor insana dair olan her şey bir sırdır. Zorba kadınları seviyor acıyor ve onları her yasanın/yasağın dışında tutmaya çalışıyor. Çünkü yaşamından biliyor ki kadınlara asla kural koyulamaz o bunların dışında bir şeydir. Böylece Zorba kendini yeni kuşkulara ve karışıklıklara düşürüyor "…ben sanıyorum ki, hür olmak isteyen insandır, kadın hür olmak istemiyor; öyle ise, kadın insan mıdır?"

Ve Patron
Bir kadına âşık olma ile kitap okuma arasında seçme yapmam gerekse, kitabı seçerdim. (...)
— Akıllandım Zorba, sağ olasın; ama bende senin yolundan gidiyorum; ben de kitaplarla, senin kirazlarla yaptığını yapacağım; o kadar çok kâğıt yiyeceğim ki, bulantı gelecek, kusacak ve kurtulacağım.
Kitaptan:
* Sakatlar cennete giremez. 
* Gündüz iş içindir, dedi; gündüz erkektir. Gece eğlence içindir; gece kadındır. Birbirine karıştırmayalım!
* Bu dünyada, dedi, iyi olarak ne varsa, hepsi şeytanın icadı.
* Öyle ise, nedir okuduğun o külüstür kâğıtlar? Neden okuyorsun? Bunu söylemiyorsun? Bunu söylemiyorlarsa, neyi söylüyorlar?
— Senin bu sorduklarına cevap veremeyen insanın üzüntüsünü söylüyorlar Zorba! 
* Papatya papatyacıktır; rom değil ki dünyayı altüst etsin! 
* Ruhunu sıkı tut dostum, dağılmasın. 


Zorba büyük ruhtur. Ya da onları aşınca, biz o zaman şöyle diyorduk: O delidir.


***
Mihalis Kakogiannis'in romandan uyarladığı Zorba The Greek (1964) filminden:

Nikos Kazancakis'in mezar taşı:

Hiç bir şey ummuyorum, (Δεν ελπίζω τίποτε,)
hiç bir şeyden korkmuyorum, (Δεν φοβούμαι τίποτε,)
özgürüm. (Είμαι λεύτερος.)

15 Ekim 2007 - Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder