Sayfalar

18 Eylül 2009 Cuma

T: Rus Düşünce Tarihi - Aydınlanma'dan Marksizm'e 1760-1900 / Andrzej Walicki

Halkın İradesi örgütünün (Narodnikler olarak biliriz.) merkez organı Ağustos 1879’da Çar II. Aleksandr’ın öldürülmesi kararını verdi. Böylesi bir suikastın ardından devrim dalgasının geleceğine inan örgüt sekiz kez denedikten sonra 1 Mart 1881’de İgnatiy Grinevtskiy adlı bir üniversite öğrencisinin kendisinin de öldüğü bir bombalama eylemi sonucunda hedefine ulaştı, ancak ne beklendiği gibi bir devrim geldi ne de Çarlık kurumu devrildi. 1880 sonunda gerçekleştirdiği terör eylemleri nedeni ile Çarlık polisinin darbeleri ile karşı karşıya kalan örgüt dağıldı. 1879–1880 arasında örgüt üyelerinin yüzde 12’si idam edildi, yüzde 20’si ömür boyu hapis cezasına ve yüzde 30’u 10–20 yıl arası hapis cezalarına çarptırılmışlardı. Genel olarak 1878–1887 arasında terör eylemlerine katılmış olanlar çarptırıldıkları sert cezalar nedeni ile 40 yaşından fazla yaşayamamışlardı. Bu dönemde Halkçıların yüzde 17’si idam edilmiş, yüzde 12’si intihar etmiş, yüzde 13’ü hapishanede ölmüş ve yüzde 6’sı akli dengesini yitirmişti.
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (STMA), Cilt 2, İletişim Yayınları, 1988 s. 506
"Rus Düşünce Tarihi" çıktığında onca yol üzerinden tanıtımları bana geldi. Bugün soL'daki O. Güven imzalı yazıyı okuyana kadar buraya koymak hiç aklıma gelmedi. Benim de bir zamanlar sattığım. Sonra Dostoyevski hakkında okuma yaparken aradığım bir kitaptı. Rus Edebiyatı ile haşır neşirseniz ve biraz da Rus Tarihindeki belli başlı siyasi aktörleri biliyorsanız okuması size çok keyifli gelecektir.

Kitabı okurken Türkiye'nin kimi benzer karakteristik davranışları gösterdiğini düşünebilirsiniz. Burasını fazlası ile açmak isterdim. Sınırda'da yayınlanan yazıdan çıkardığım iki bölümde bunlar vardı. Birgün yazıyı elden geçirebilirsem o bölümleri de koymak istiyorum.

19. yy Rusyası için çok şey söyleyebilirim. Bunlar en önemlisi "irade" gibi geliyor. Bazen "inanmışlık" bu tabii sürekli sorgulanan sorgulanmak zorunda kalan bir inanmışlıktır. Kendi adıma Rus tarihi ve düşüncesini Avrupa'dan daha yakın ve anlaşılır buluyorum.

Batının özellikle Devrim'den kaçan Beyaz Ruslar altında gelişen Rus ve Sovyet bakışı kadar gereksiz bir bakış yoktur. Bunu bir şekilde özetleyeyim. Rus tarihinde 1860 yılı büyük bir kırılmadır. Aynı dönemde Moskova'da bir restorant işleten Fransız aşçı Oliver bir salata bulur. Bu salata Türkiye'ye Beyaz Ruslarla Devrim'den sonra gelir. Ama 1944 Tan matbaası baskınından sonra adı "Rus" olan bu salataya kimileri "Amerikan" salatası der. Buradaki amorfluğu birazda başka şeylere uyguladığımız da nasıl bir hal aldığını düşünebiliriz. Düşünün burada Kanada'da bile kumpirci de Rus salatasına (Ruslar "Oliver" diyor) Amerikan salatası diyerek satıyorlar. Ama amerikalıların böyle bir 'salata'dan haberi yok ve bu saltayı bilen Slavlar genelde sinirleniyor. Haklı olarak. Aynı şekilde Rus köylü yaşamındaki cinsel rahatlığın bir süre sonra bu zengin kaçakların da etkisi ile Ahlaksız komünist suçlamasının temelini oluşturması gibi. Rusya'nın her bir hatası en büyük Batılı yanlışların yanında bile devasa kalır. Rusya'yı mı savunuyorum? Hayır, ama diyebilirim "sömürgeleştirilememiş" ülkeleri savunuyorum. Ne demek istediklerim burada kalsın. Bunu açıklamasını sonraya bırakıyorum.

Walicki İngilizece baskıya yazdığı önsözde de Batı'da Slav-Rus araştırmalarındaki bu "tuhaf"lığa değinmiştir. 

Birçok dostumun bana eleştiri getireceklerini bilsem bile. Aklıma takılşan bir şeye daha değinmek istiyorum.

Örneğin özgürlük düşüncesi ve diğer siyasi amaç mevzuların da "Ecinniler" (bir nevi) ona karşı yüzyıl sonra yazılmış olan "Mülksüzler"den daha daha derinlikli ve kaotiktir. Sanırım bu yüzden mülksüzleri 150 sayfaların da okumayı bıraktım. (2002 seçim çalışması sırasında okumuştum) Zaten bu soruları bir şekilde kendi kendinize yanıtladıysanız ve ya aştıysanız; kategorik bir yerleştirme ile "özgürlük" mevzunu tartışmanın bir anlamı yok. Kitapta hiç bir edebi değer bulamıyorsunuz... Ursula sever arkadaşlar beni bağışlamayabilirler:)

Önce edebiyat diyebilirim ama Rus klasiklerini zaten çok seviyorsanız bu kitabı da öyle seveceksinizdir.

Çeviri diye bazı şeylere karşı çıkmıştım. Çeviri metinle Türkiye'nin yorumlanmasına, müdahale edilmeye çalışılmasına, hiçbir yaratıcılığın olmadığı alıntıcı düşünceye. Mesela ABD'de sağlık reformundaki insancıl çok küçük bir değişimi bile protesto eden "kitleler" çıkıyor. "Paraları yoksa ölsün" diyorlar. İçlerinden biri Ukranya göçmeni ve hemen ihanetinin, kabul edilmenin karşılığını veriyor. Sosyalizme saldırıyor. Bir nevi bize Doğu'ya saldırıyor. Okuduklarımdan cahilin daniskası olduğunu anlıyorum ama anlatamıyorum. Şimdi bir soru takılıyor aklıma bu "kitleyi" hangi "sivil itaatsilik", hangi otonomi, hangi siyasetsizlik çözecek. resmen insan düşmanlığı yapıyorlar ve kendilerini haklı görüyorlar. Belki insanın daha fazla politika demesi bundan geliyor.

Ve bu iğne de kendime olsun:
"Rusya, buradan, biz Ruslara çok daha fazla, istenilen şekle sokulabilir gibi görünüyor." Dostoyevski, 1867, Mektuplar

Verso Baskısı / 1987

Rus Düşünce Tarihi 1760 – 1900 Aydınlanmadan Marksizme (1973)
Andrjej Walicki
İnceleme
Hilda Andrews-Rusiecka’nın Lehçeden İngilizceye çevirisinden Türkçeleştiren: Alâeddin Şenel,
V Yayınları, 1. Basım 1987, Ankara, XX+432 s.


İletişim Baskısı / 2009

Rus Düşünce Tarihi Aydınlanma'dan Marksizme
(A History of Russian Thought – From the Enlightenment to Marxism)
Andrzej Walicki
Çeviren : Alâeddin Şenel
Editör : Berna Akkıyal
Kapak Resmi : Nikolai Nevrev
Fiyat : 33,50 TL
İletişim Yayınları'nda 1.Baskı Temmuz 2009, İstanbul


İletişim Yayınları Web Sayfasından alınmıştır.

"Batı Avrupa geleneğine bağımlı 18. / 19. yüzyıl Rus düşüncesinin özgün yanını ortaya koyan Rus Düşünce Tarihi, konuya ilgi duyan tüm okuyucuları doyuracak nitelikte bir çalışma. Walicki’nin sunduğu arkaplan, Rus aydınların Batılalaştırma ile geleneği yaşatma arasında gidip geldikleri sancılı, ama toplumun kaderini bütünüyle değiştirecek olayları besleyen dönem. 

Kitabın her bölümünde, yaşanan tartışmaların bambaşka bir dünya görüşü ve Rusya’ya özgü bir düşünme sistematiği doğuruşunu izliyoruz. Walicki, bu kadar kalabalık bir toplumun hızla çağdaşlaştırılmasını hedefleyen bu harekette eski ve yeni fikirlerin nasıl yan yana gelebildiğini; Avrupa felsefesinin Rus aydınların gözünde geçirdiği değişimi ve birbirinden farklı tüm gelecek kurgularını ayrıntısıyla ele alıyor. Rus düşüncesinin tarihsel bir çerçevede incelenmesi sayesinde, tartışmaları yaratan gerçeklerle, toplumun gidişatına dair öngörülerinin şaşırtıcı sürekliliğini keşfediyoruz. 

Andrzej Walicki, on sekiz yıllık ayrıntılı araştırmalarının birikimiyle yazdığı çalışmasında, geleneklerinden kopmaksızın ve toplumsal koşullarını unutmaksızın yepyeni bir ulusun temellerini atan Rus aydınların savaşımını etkileyici bir biçimde öykülüyor.

Tarihsel-felsefi sorunlar, siyasal ve dinsel tartışmalarla toplumsal düşünce ve hatta edebiyatla temellenen Rus düşüncesini en geniş perspektiften sunan bu klasikleşmiş eserde, kendilerini Rusya’nın geleceğinden sorumlu tutan aydınların modernleşme tutkusuyla giriştikleri hareketin, 20. yüzyılın  başında yaşanan tarihsel kırılmayı adım adım yaratışına tanık olacaksınız."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder