Sayfalar

14 Kasım 2013 Perşembe

Bay Büyük Be

Hayatın şen kahkahasını duymak isteyebiliriz. Şuradan birisi çıkar: "Abicim o şen kahkaha nedir? Bir anlatır mısın bize" diyebilir. Hani iş arası, yorgun adamlar yanlarından geçen çocuğa bir laf atarlar da, çocuk o lafı gediğine oturtur da herkes, bir de o adamlar böyle katıla katıla güler, o şen kahkaha... 
(akademik, paradigmaları aşmış, her yerde iktidara direnme sevdasında zatı muhteremlerin bahsettiği o kahkahalardan değildir benim ki) 
Elbette birileri bizim gönülden inandığımız ve yürekten bağlandığımız düşüncelere dair sorularını sormalılar. Sormalılar ki, sabah sabah soğuk suyu yüzüne çarpan insanlar gibi olmalıyız. Yine de kinayedir, dokundurmadır eksik olmaz bu laflarda... Kızmak!? Yine de insanlığın şen kahkahasını atabilmeliyiz. Gıcığına değil asla, yürekten ve kendimizle barışık olarak. 
* 
Sabah sabah yüzümüze çarptığımız soğuk su ile hissettiğimiz kaygı/korku nedir? Muhtemelen bir tür şok, acil bir şeylere dair çağrısı bedenin! Olabilir? Ama sonunda su ve hava ciddi bir eksi derecede değilse endişemiz de yersizdir. Ama buna rağmen bedenimizin ve sinirlerimizin gösterdiği tepkiyi anormal karşılamayalım. Vücudumuzun tetikte olması ve hafiften hissettirdiği bir duyguyu çok da yersiz bulmayalım.
Kahkahamızı atarken hissettiğimiz sinirlerdeki yorgunluk boşalmasının, soğuk suyu yüzümüze vururken içimizi titreten ürperiş... Bir memleket gerçekliği, bir dengesizlikler toprağının ruh halidir.  
**
Burası dengesiz insanlar ülkesidir. Turgut Uyar şiirinde "dengemi bozmayın" der. Şairanedir, buna ne kadar karşı olsa da. Bu yüzden aslında dengededir, ritmi vardır. Dengesizlikten kasıt ritimsiz ve tutarsızlıktır. Sonuçsuzdur ve uzun vade izlendiğinde anlamlı bir şeyler çıkaramazsınız. Çünkü sürekli birilerinin bir şeylerin etkisi, sıkıştırması altındadır. 
Burası saçma insanlar ülkesidir. Dengesizlikte bulamayacağınız anlamlı noktaları, aynı kişilerin etkilendikleri şeylerde de bulamazsınız. İleri teknoloji ürünleri takip ederken, en taşralı halinde kalmış bir tarikat şeyhinin eteğini öper. Yazılarında, muhabbetlerinde çevresindekilere eleştirel becerisini gösterir, 'ufuk açıcı-tabu kırıcıdır'; kültürlenme ortamı gelişmemiş eylemcilere kızar; konformizm, snopluk hayatında bir kusur değildir. Muhaliftir ama bu ülkede ne gözaltı ne hapishane görmüştür. Bir gün önce deli gibi savunduğu davasını ve yoldaşlarını; bir gün sonra en önde taşlayandır. Belki bile bile susanlardandır. Bir gün sıranın ona geleceğini düşünür belki. Bütün beceriksizliklerinin suçunu yükleyeceği birileri vardır, çevresinde ve ileride yine olacaklardır. Belki bataklığından çıkamaz. Sıkışırsa bunların her biri ile acınır, övünür. 
***
Hikayelere sebep olurlar. Bu hikayelerin çokçası dinlenilecek türden değillerdir: Sanat pratikleri için bol kaynaktırlar, akademisyenler için keza öyle... Ama sol politik pratikerler bu hikayelerin sebepleri ile iştigal ederler. Sanat ve akademinin pratikerleri durmadan, politik pratikerlere eleştiri ve uysal öneriler getirerek politik müdahalenin doğasındaki acı gerçekçiliği eleştirirler. Ama artık kanıksanmış, ete işlemiş, gün içerisinde yaşanan daha acı gerçeklikleri; konforları ve snoplukları nedeniyle görmezden gelirler ya da aptallarsa da hiç bir zaman fark etmezler. Suçlu kim?
Güz 2013, Fotoğraf: Dursun Yoldaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder