Suyun, akan suyun; yazı, kışı ve dört mevsimi belirsiz olan,
gittikçe de mevsimleri belirsizleşen bir coğrafyada...O suyun kenarında
tarlası, evi, çocuğu, belleği olan insanlar. Bir o kıyıyı vuran su, bir bu yanı
vuran su... Bir o yanı güldüren,bir bu yanı ağlatan... Yeniden güleni, ağlayanı
değiştiren su.
Bu su durmaz akar, akacak.
Tarih, siyaset bize geçmiş zamanların sıradan insanlarının
kaygılarını anlatmaz. İşgalciler, salgın hastalıklar, kötülükler bir şehri
kuşatırken oradaki insanlar ne yaptı? Haberini önceden aldılar mı? Mevsimin ve işlerin bozulduğu, bir şeylerin ters gittiğini sezinledikleri,
gidenlerin dönebilenlerinden iyi havadisler alamadıkları sosyal medyasız
çağlarında nasıldılar? Elbette gerçekle karışık çarpıtmalar vardı. Elbette kulaklarına
onca fısıltı ulaştı. Geçmişin o küçük parçacıklarını barındıran
masallarına-mesellerine kulak kesilmişler ne yapmıştı?
Sanırım bizler bugün neler yapıyorsak onlarda onları kendince
devrince yaptılar.
Bela ilen kaygı birbirleri ile o kadar güçlü bir bağa sahip ki
"şu önce", "bu sonra" diyebilir miyiz?
Bela yaşamadan, belalara dair doğru-yalan-yanlış anlatılanları
dinlemeden kaygı duyulabilir mi? Bütün kaygılar apaçık yaşanmış belaları
gerektirir mi?
Hiç bir kaygının kökeninde apaçık bir beladan bahsedemeyiz. Ama
insanlığın, insanın belalara dair belleğindeki izlerin kaygının bir büyük
azdırıcısı olduğunu görürüz.
***
Kaygılıyız. Daha sokağımızda kimsenin kafasını kesmediler. Daha
kimsenin evi yağmalanmadı. Güçsüz ve savunmasız insanlar aksak topal eski tas
eski hamam gidiyorlar. Sonra gidebilecek miyiz?
Kimi düşünüyor. Kimi,
ESKİ'nin kalıntıları bunlar diyor. YENİ
büyük bir başarısızlık, büyük bir yenilgi ile başımıza çökecekken... Ne olacak?
Bu YENİ (bütün iddialarını kaybetmiş) eskinin hastalıklarının eleştirisi ile
büyüdü ve onlarla sarmaş dolaş bugüne geldi.
Her devrin efendisi olanlar, her devrin rengine derisine, dinine
bürünenler yine olacak. İstekli ama isteksiz olacak. Onlar bu YENİ'den çok
umutlu, varlık havuzları doldukça da umutlu olacaklar.
Bir "Cumhuriyetçi teyze" vardı. O, haklı mı çıktı şimdi?
Aman ne ayıp! Akademik becerisi müthiş camiamız bir şeyleri yine yanlış
yorumlamış. Komünist partiler ve sosyalist ülkeleri yargılamayı bildikleri kadar
kendi ettiklerini de masaya yatıracaklar mı? "Mutfağında olmadığın bir
davanın sofrasında ancak bir sığıntı, bir soytarı olursun" demedi mi
hikaye edenler size?
Bu ülkenin derdi "bir adam" değil. Her devirde
birilerinin adamcıkları olanlar değil mi?
Sel geliyor önünde küçük taş setler,
ağaçlar ne kadar iş görecek. Hepimiz biliyoruz, o su buraya varacak. Bu
kargaşada en az zararla, hatta faydayla çıkmayı hesap edenler olacak: Kimi
dost, kimi düşman.
***
Suriye halkının önemli kısmı neden silaha sarılıp hükümete karşı
savaşa katılmadı? Acaba Afganistan, Irak ve Libya'da yaşananlardan bir şeyler
mi sezinlediler? Belirsizlik... Kaygı... Gelecek nasıl olacak? Daha iyi... Daha
adil ve özgür bir ülke iddialarını taşıyanların kutusundan tarihin cani ve
katillerinin çıkacağını mı gördüler?
Buranın ve Doğu'nun insanları, onların birikimleri her bir
kuşatmanın, yıkımın ardından batıya hep batıya göç etti. Şimdi göç edenler ne
yöne göçüyor? Hala aynı mı? Yezidi, "kaçtık Alman vizesi bekliyoruz"
diyor. Geri dönecekler mi?
***
Gelelim bizim mutfağa... Acaba küçük tezgahlarımıza mı desek?
Çağını aşamayan dava ne olur? Geleceği taşıyacak genci deneyimsiz görüp ona bir
yol, hareket alanı tanımayan gelenek ne olur? Dinler görünen, yanlış dediğinin
sebeplerini anlat.a.mayan... Çocuklarını aşırı kontrol altında yetiştirerek
geleceğe birer acuze hediye eden ailelerin kaderini mi yaşayacağız?
Dinliyorduk duvardan, yerden, gökten gelen
fısıltıları... Belki hükümet ve destekçileri kimi şeyler başardı, ama bu halkta bunlara karşı kendi kendine aşılandı. Elbette bu
yetmez.
O "iddiaların" çoğunu yeşertebiliriz. Muhalefet edip
karşısında durduklarımızın "iddia, hakikat, ahlak" arasındaki
uyuşmazlıkları ve kusurların kendi iddia, hakikat ve ahlakımızda olabileceğini de görerek
olacak bunlar. Önce dinlemeyi, yargılamamayı sonra fikrimizi, bildiğimizi söylemeyi
mi öğrenmeli?
***
Gelip geçen selle... Eğer toprak kazınıp
gitmemiş ise birileri kalacak. Sudan geriye kalanlar yeni bir ülke kuracak. Eski hastalıklar nüksetmez de geleceğe kalanlar; insanları dinlemeyi ve onlardan bir şeyler öğrenebileceklerini kabul ederlerse; o insanların da onların dinlemeye ne kadar açık olduklarını
göreceklerdir.
Şimdi günlük yaşamın derdine dalmış insanların bile belli belirsiz sezinledikleri: "fırtına geliy!".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder