Sayfalar

9 Kasım 2017 Perşembe

Komutanın masasındaki İngilizce dergi

Bazı anların, ne anlattığını çok yıllar sonra ararsınız. Önce şöyle anlatayım: üç-beş Macar askeri diyelim. Gönderildiği bölüğün komutanının odasına ilk kez girerler. Bomboş masasının üzerinde sadece haftalık İngilizce yayınlamış bir Amerikan dergisi vardır. Sizce o askerler ne düşünür? Bilemeyiz. Çünkü her toplum, kişi; durum; zaman farklı. Bilemeyiz elbette. Bilemeyiz ama bu durum bir o kadar tuhaf gelir. 
* * *
Bir de durumu şöyle anlatayım Aralık 2004 tarihinde acemilik sonrası gönderildiğimiz birliğe teslim olduk. Komutan, biz üniversite mezunu, kısa dönem 12 askeri odasına çağırdı. Masasının üzeri neredeyse boştu. Ama tam önünde masanın ortasında doğru İngilizce Newsweek dergisi vardı. Bariz sırıttığını düşünmüştüm. Bizler, üniversite okumuş gençleriz, anlarız birbirimizi diyerek konuştu komutan. 
ABD'de 2. üniversite okumak isteyen birinin gelmesine şaşırdı ve niye geldin diye gülerek sordu. (Hala yürürlükte mi bilemiyorum. Ama 2. üniversite okumak için askerlik bitirmek şartı vardı. Yurtdışı dahil.) O görüşmede komutan için tek bir değerlendirmem oldu: Natocu, Abdsever. Düşünmediğim olasılık Fetullahçı olmasıydı. Yine de bilmiyorum. Komutanın ismini anımsamıyorum. Kısa süre komutanlık yaptı. Sonrada kurmaylık bir şeyleri için Abd'ye gitti. 
Askeriyedeki bozulmanın çok yüksek olduğu görülüyordu. Acaba kısa dönemlere tezlerini yazdıran subayların kaçı Fetullahçıydı? Bazen tanıdığım komutanlardan kaçı Fetullahçı çıktı diye düşünüyorum. Eminim vardır. Aynı zamanda Natocu ve cebini düşünenler de vardı. Askerlikten anlayan subaya, astsubaya rastlamak daha zordu. Urfa'nın köyünden gelen okuma-yazma bilmez gence MKE yapımı gece görüş dürbününün özelliklerini ezberletmeye çalışan teğmenler, astsubay ve uzman çavuşlar kendilerini yırtıyorlardı. Oysa, o dürbünün: Nerede, ne amaçla, nasıl kullanılacağına dair tek bir bilgi vermiyorlardı. Hem öğrenmesi de kolaydı. 
Askeriyede askerlikten şikayet eden subay ve astsubaydan daha çok bir şey görmedim. Bir de saçma sapan eleştiriler. En bilindik örneği de "en basit şeyin bile -komik geliyordu- kurallı ve kontollü olması" idi. Bir de anlaşılmayan ceza uygulamaları vardı. Bu lakırdılar bana hep zevzekçe gelmiştir. Gayet iyi okullardan mezun askerler bile nedenini çok anlamıyordu. Çünkü kendisi zeki idi ve bu kurallar onun zekasına hakaret idi. Tüm askerlerin de kendisi kadar zeki (!) olduğunu düşünüyorlardı. 
* * *
Türkiye'de insandan kurumlara, kurumlardan sisteme her yerde ağır bir kokuya sebep çürüme içerisindeyiz. Bu toplumu "halktan" olma iddiasıyla şırınga edilen dincilik çürütüyor. Şayet işler çöküş olmadan yola girerse arada bayağı ilginç bir dönem geçmiş; üstüne üstülük her biri diğerinden özgün nice olaylar yaşanmış olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder