Sayfalar

10 Ağustos 2008 Pazar

• Bakarız… Bakarız… Bakarız…

Kendilerinin olan hiçbir şeyleri yoktur bu tür insanların,
onlarınmış gibi görünen her şey çağlarınındır.Aleksandr İvanoviç Herzen, Suçlu Kim?

Bir tür şablon üretelim. Çoğul üretim için tek bir kalıp. Sonra bu kalıbı kullanarak “o şey”i çoğaltmaya başlayalım ve kullanıma sokalım ya da kullanım içindeyse buna devam edelim. Varacağımız şey birbirinin benzeri şeyler olacaktır. Bu şeylerin kullanım süreçleri sonrası yeniden toparlayabilirsek bize ne verecektir? Burada duralım.

—Kullanım süresi ne demek?
—Yani işe yarayan, birilerinin çıkarına hizmet eden ya da kendi işini görebilen belli açılardan “özne” olabilen.

Kalıptan çıkanlar ya da belli bir süreç kalıbından geçenler (çünkü devinimlidir) benzer tepkiler ver(e)mezler.
—İnsanların benzer süreçlerden geçmelerine rağmen tepkilerini farklılaştıran nedir?
—Kalıbın benzer biçimde şeyler çıkarmış görünmesinde farklı olarak o şeyin hammaddesini aşan bir ruh ve geçmiştir. Yani kalıba soktuğunuz her şeyin bir şekilde geçmişi vardır. Ne kadar süreçlerden benzer şeyler çıkarsanız da sonuçları itibari ile farklı yerleri görmeniz birazda bu geçmiştendir.

Sonra elinize aldığınıza bakarsınız. Bir şeyler görürsünüz. “Aynı hayatları yaşıyoruz ama niye farklı düşünüyoruz?” diyen birisi için açıklamak zordur. Ama elinizdeki şey ip ucunu verir biraz. Bizim katıldığımız o süreçten önce farklı bir geçmişimiz oldu dersiniz.

“Anlamlandırmak” sadece düzenli eğitimle kazanılan bir durum değil. Her yaşantının belli bir gelişime ulaştıktan sonra artan derecede oluşturmaya başladığı “şemalardır". Bu devinimlidir. Bir nokta vardır. Sonra bu nokta karman çorman bir orman, şehir, mekanizma vs. şekline bürünür. Süreğen ve hareketlidir. Şema kırılır. Yeni ve daha güçlüleri kurulur. Geri döndüğümüzde baktığımız şudur. Geçmiş şemalarımız yani “anlamlandırmalarımızdır”. Bu geçmiş şemaları çok komik ve ya ilginç gelebilir ama hem utandırır hem de içine çeker sizi. Bir şeyleri bu yüzden saklar ve biriktiririz belki. Geçmişin o “an”ında hissettirdiklerini unutturmamak. Ve farklı kişi, durum, anlar ve işlerde benzer şeyleri yapmak isteriz. Başka birisi de olsa onu başka biriyle güçlü bir şey hissettiğimiz yere götürmek isteriz. O müziği dinlemek aklımıza gelir. Çok önemsiz bir jesti ararız. Belki o sizi oraya götüren kişide kendi geçmişinde bir şeyi aramak için götürmüştür. Başka şeyler. Küçük bir karalama ve not. Anımsarsınız. anımsamak, her dem çoşkunluk vermez ve o an en kinli anınızda olabilir. Salak bir tüccarın size adi bir malı kakalamaya çalıştığı andaki yüz hatlarını görürsünüz belki o anda. Samimiyetsizliği, iki yüzlülüğü, küçük çıkar hesaplarının (tabii "iyi" bir gelecek planı doğrultusunda yapılan) içinizi kaldırdığını hissedersiniz ama onunla birlikte yaşayacaksınızdır. Bir şeyler anımsadığınız için o kişiye karşı mideniz bulanmaktadır. Bilirsiniz o yüz hatları açıkça gizli niyetleri, size karşı bir oyunu, yalancıktan acınmaları taşımaktadır.
Birgün hiç bilmediğimiz bir şey çıkar.

Bakarız… Bakarız… Bakarız…

Anlamlandırmak mı? Şemalar mı?
Şimdilik geçelim. Sarı leblebi ve kuru üzüm. Ve şekerler. Ses, o ses gübürder içinizde. Soğuk... Belirsizlik... Anlamsız bir zaman. Bir kırmızılık bir parça bezde... Atlar o "evrensel atlar"... Bunları da geçelim. Geçelim bunları ve bunları da geçelim. Onlar çoktan kırıldı, geriye sadece bu an kaldı. Herzen’e katılmıyorum. Ama dediği doğruysa ya ben bu çağın adamı değilim ya da çağımızın özelliği geçmişi farklı olanların varlığıdır şimdi. Bu farklılıklar özelliği azınlıktandır çağın karşısında. Belki de suçlarımızı ve istemediklerimizi o tüccar gibi tarihe verebiliriz. Tüccar kendine en uygun kararı görmüş ve vermiştir ya da şöyle diyelim tüccar çıkarına olanı zorlamıştır. İçtenliği mi, o çokta önemli değil. Mühim olan mesut gelecek için feda edilen bazı şeylerdir. İçimiz rahatlar. Ne yapalım?
"Otur bir çardak altına
Bırak biraz Yağmur yağsın" *

* Ergin GÜNÇE, 1979, Bir Dostu Ölü Götürmek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder