Sayfalar

28 Eylül 2008 Pazar

• Tadımlık

• •

Bu metin 08 Temmuz 2003 Pazartesi günü açılmış ve kısa bir süre uğraşıldıktan sonra bırakılmış. Orada burada duran CD'lerin içinden çıktı. Nedense atamadım. Devam etmekte hiç içimden gelmiyor. Ama diyorum ki devamını siz yazın ya da düşünün. Bu metin okuyucusunundur. Tabii bir okuyucu olarak benimde sayılır. Daha ne olsun.

• •

Karanlık içinde bir fısıltı geldi. Telaşlı bir halde,
- Hazır mı?
Hafif metalik bir ışık yansıtan deri ceketli kafasını çevirdi. Elleri titriyordu. “Bitti sayılır.” dedi konuşmasındaki titremeyi engellemeden. Arkadan geçen insanların ve araçların sesi geliyordu. Bir o yana bir bu yana dönen ışık ikide bir yanlarından geçiyordu. Yan duvarın arkasında sarhoş, kâğıt toplayıcısıyla tartışıyordu. Işığı alanına girdikleri için ışık hiç sönmemişti. Bu yüzden gece bekçilerinden biri çıkıp yanlarına gitmiş ayırmaya çalışıyordu. Ardından polis minibüsü ışıklarını döndüre döndüre geldi. Bekçi polislerle bir şeyler fısıldaştı ve yeniden bankaya döndü. Polis tartışanlara dertlerini sordu. Bu sefer anlaşmışçasına başka şeyler anlatmaya başladılar. Nede olsa kimse geceyi nezarette geçirmek istemezdi. Sarhoş eve gitmek istediğini ve kâğıtçıdan bir taksi çağırmasını istediğini onun da ona laf attığını söyledi. Kâğıtçı “Abi tümden yalan” dedi ama geçen bir taksiyi ıslık çalarak çağırdı. “Al işte... iyi yolculuklar beni de işimde etme...” diye söylendi. Taksi birazdan hareketlendi. Bu sefer polisler kâğıtçıya niye bu saatte çalıştığını sordu. Kimliğini istediler. Başka bir polis çöp poşetlerini sen mi döktün diyerek; küfür etmeye başladı. Kâğıtçı zaten işinin bittiğinden eve gitmeye çalıştığından ve çöp poşetini yırtmadığını zaten içinde kâğıt olmadığının dışından belli olduğunu söyledi. Evde çoluk çocuğun beklediğini söyleyip polislerden yol istedi. İlerden yeni bir kavga başladı polisler bağıra çağıra o tarafa ilerlerken kâğıtçı arabasıyla duvarın dibinden sıvıştı. Polisler sarhoş birileriyle cebelleşerek sarhoşlardan da arda sırada “Ah... Uh...” sesleri çıkartarak minibüse bindirdiler. Polislerden biri “Kaatçı kimliğini alıp gaçmış” dedi. Diğeri küfreder gibi “Boş ver!” dedi. Minibüs ışıkları ve yeni misafirleri ile birlikte duvarın dibinden ayrıldı.
Yerleri iyice temizleyen deri ceketli hafifçe duvara süründü. Işık ayaklarına vurmuştu. Biraz daha erken olsaydım dedi ama daha geçte kalabileceği düşüncesi onu rahatlattı.
İki kişi ağaçlara dallarına tutunarak binanın arka duvarını aşıp kaldırıma geçtiler. Ayakları çöplerden akmış yağlı yemekler ve artık çayların akışkanlığı kalmamış kaldırıma yayılmış pisliğinin içine battı. İkisi de ayaklarını sürüyerek ilerledi, ayaklarındaki bu iğrenç kokudan ve yapışkanlaşmış pislikten kurtulmak istiyorlardı. Deri ceketli biraz ilerde çöp kovasına en son yediği bir iki yağlı gözlemleri de kustu. Kadife ceketli çocuk kendi biraz tutsaydın dedi. Sessizce yürümeye devam ettiler. Hiç böyle olmamıştı. Oysa nelere cesaret etmişti bugüne kadar kendini birçok insana göre korkusuz görürdü. İşini yaparken ellerini nasıl titrediğini konuşmakta nasıl zorlandığını düşünmek onu rahatsız ediyordu. Yanında kısa boylu koyu kadife ceketli çocuğa baktı sessiz ve sakindi. Fazla korkmuşa benzemiyordu. İyice canı sıkıldı midesinde ki acı su içini iyice yaktı. Neredeyse bir ara gırtlağına kadar hücum etti. Midesinde bir şey kalmış olsaydı kesin kusardı. Acı suyun hücumu geçtikten sonra ağzında kusmuk tadı ve boğazında bir yanma başladı. Artık mahalleye gidemezlerdi. Sokakta dolaşmakta istemiyordu. Her an polislerin eşliğinde geceyi nezarette geçirmeye gidebilirlerdi.
Tek çare uyumaktı. Ama nerede? Kadife ceketli onu anlamışçasına “Gel!” dedi kısa bir aradan bir binanın arakasına götürdü oradan binaların bahçelerini geçe geçe geniş bahçeli eski bir apartmanın arka kapısına geldiler. Kadife ceketli çocuk aşağı merdivenlere davrandı. Kapıdaki asma kilidi eli ile açtı. Deri ceketli çocuk biraz afalladı. İçeri girdiler içerisi sarımtırak bir renge boyanmıştı. Duvarlarda boyalar kimi yerlerde nemden kalkmıştı. Yaz aylarının sıcaklığı nemi bayağı azaltmışa benziyordu. Sadece hafif bir koku vardı. İki duvara yaslanmış hem sedir, hem yatak işlevi gören iki karyola vardı. Ortada sudan ve demliklerin sıcak altları yüzünden kalkmış eski bir sehpa vardı. Hemen girişin sağındaki mutfakta kadife ceketli çocuk piknik tüpüne çay suyu koydu. Kaldırımların seviyesindeki pencerelerden dışarıda olup bitenler duyuluyordu. Sokaktan içeri dökülen ışık bu yeri gündüz gibi aydınlatmıştı. Nerede olduklarını sordu. Kadife ceketli çocuk sadece “Yeterince uzaktayız.” dedi. Deri ceketli kendini aptal gibi hissediyordu. Eğer bunlar planlıysa kendisi niye bilmiyordu. Sordu. Kadife ceketli çocuk “Bilmenin bir anlamı yok. Bana bir şey olsaydı bile sen buraya gelemezdin boşu boşuna da bilmenin yeri yok zaten. Hem de tehlikeli. Burayı ararken yakalarlardı seni. Hem bende senin ne yaptığını bilmiyorum ama soruyor muyum? Takma bunları kafana işimizi yaptık.” Deri ceketli çocuğa bakarak “Di mi...?” dedi. Deri ceketli çocuk afalladı birden “Evet.” dedi soğukkanlılığını korumak isteyerek.


--- devamı size kalmış, nasıl isterseniz ---

• •

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder