Sayfalar

2 Ekim 2008 Perşembe

• yaz toprağı

Aşağıya atladı. Gelenlerin. Ağır, emin ve kuru otlara değdikçe korkunç bir ses çıkaran adımlarını duyuyordu.
Yaklaşıyordu.
Yorulmuştu.
Koşmayacaktı.
Yavaşladı. Geçtiği yerlerin belli olmaması için yoldan saptı. Otların içine ardından buğday tarlasına daldı. Burada bekleyecekti. Geçtiği yerlerde ki otların savruluşunu, buğday başaklarının duruşunu bozmadan iyice yere eğildi. Uzandı. Yakında dolananların gelip giden sesini uzun yıllar boş kalmış kasabın bir hayvanı aramasına benzetti. Hayvan otların içindeydi.
Bekledi…
Bekledi…
Sessizce eğildi. Umudunu kesmişti. Toprağa ve tarlaya sığınmıştı. Uyumak geçti içinden. Sonra yüzükoyun uzandı. Yakından gelen ayak sesleri ile biraz irkildi. Yüzünü döndü. Bakanın kendini görmediğini anlayana kadar şaştı. Nasıl olurdu... Onun başının görmüştü. Şaştıkça... Sesler geldi ve onlar gittikçe uzaklaştı.
Kasapları atlatınca iyice kendi haline daldı. Yüzünü toprağa çevirdi. Toprak bu kadar sıcak gelmemişti. Yağmursuzluktan iyice kurumuş ekinlerin sarılığı ile bezenmiş bu yerde, bu küçük çatlaklar ve yapışkan yeşil otlarla çevrili toprağa baktı.
Artık unutmuştu. Kovalayanları bile unutmuştu artık. Şimdi bu toprak karlı ve soğuk bir kış ortasında sıcak bir odayı andırıyordu. Ekin başakları sobanın yanındaki kediydi… Kendisi de yastık mı toprak mı ateş mi, soba mı odun mu güneş mi... Uymak için bu kadar sabırsızlandığını anımsamıyordu. Bedeni iyice gevşedi. Toprağa serilip açıldı kolları toprağa süründü. Yarıkları doldurdu. Sırtını döndü. Buğday başaklarının arasından daha ince saplı, uzun başaklı çavdaralara baktı. Yol kenarlarındaki uzun kavak ağaçları gibi uzun geliyordu. Uzun neydi... Havada dağılmış bulutlara doğru incecik oklar gibiydi bütün buğdaylar ve çavdarlar. Yeniden anımsamaya başladı. Demek o yüzden konuşmaya... Buğday ve çavdar başaklarıyla...

- Gördün mü ettiğini…
- ...
- Yine suçlu olduk.
- ...
- Hep öyledir zaten.
- ...
- Ne öyledir…
- ...
- Bir de suçlusun
- ...
- Bir de

Kendini deli gibi hissetti bir an için. Hafif bir sancı başladı. Düşünmek istemiyordu en sevdiği insanı bile şimdi. Uyumak için iyice daldı. Bütün kedilerini gördü, koşturdu arkalarından. Soba her yanında büyümüş buğday saplarını gördü. Tarlada yastıkları. Yolda kedileri ve ağızlarında başakları. Arkasından koştular bir karanlıkla oynadılar. Kovalayanlar. Onlar... Demek unutmamışlardı. O da kedileri kovaladı. Sonra gelen. Sonra gelen. Aslında o hep sonra gelen…


--- 04 Ocak 2004 ---

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder