Sayfalar

11 Ocak 2009 Pazar

• Esas mesele şimdi başlıyor.

— Bu dünya değişmez.
— Doğru, çünkü sen varsın.
Hissediyorum.
Belki sabahın köründe almak istediğim şey için sıraya girdiğim de çalan telefon da; belki aldığım o şeyi amaçsızca bir ay cebimde gezdirmem de. Sürekli gezgin ve yılgın halim de ve yine de nedense vazgeçmeyişim de. Bir şey beni hep itiyor. Aslında o şeyi biliyorum. (Anımsamak, 10 yılı, 10 günü ve yıllardır kafamda gezenleri)

2004’ten beri Ozan ile planladığımız; yaparız yapamayız dediğimiz işi kısmen başarmış sayılırım. Sırada Ozan’ın da bu eşiği atlamasını sağlamak var. Tabii o başka bir yere gitmek istemezse. İşlerim belli bir aşamaya gelmeden planlarım hakkında kimseyle çok konuşmak istemem. Kısmen bahsetsemde çokta ayrıntıya in(e)mem. Bu yüzden gidişim birçok kişi için sürpriz olacaktır.
Askere erkenden gitmek isteyişimin altında da: “Benim ‘hayatım’ bundan sonra başlayacak” düşüncesi yatıyordu. Kimileri geçmişlerini (ah tanrım! o ne mutlu güzel günlerdi) yerken kimileri geleceği ile kavga eder. Geçmişin tek çözümü gelecekte görünüyor. Askerlik bir durgunluk ve plan dönemiydi. Sonrasında da istediklerimi bir şekilde yaptım. Kitapçımız oldu. Mesleği icra ettim. Paramı biriktirdim. (Ne kadar yetersiz de olsa) Okuma ve yazmayı; belli bir düzene ve amaca sokabildim. Ne diyebilirim? Benim için hayat şimdi başlıyor. Kendi elimle açtığım bir yolda gidiyorum; bağımlılık duymayacağım, kendimle olacağım yol. Kimseye borçlu değilim. (kısmen kardeşlerim ve kimi dostlar hariç) Onlar da biliyor: İstedim ve yaptım. Şimdi bundan sonra esas mesele başlıyor.

Askerlik dönüşü köyde yaşlı bir karı-koca ile selamlaşırken bana dedikleri aklıma geliyor: “Yorulana kadar ara ki ölene kadar ayrılmayasın”. Bu söze amenna diyorum. Bulduğum gün öldüğüm gündür. Bu yüzden öğrenmenin cazibesi dışında bir şey görmüyorum. Yalnızlık bir tercih filan değildir. Bir oluş halidir. Kimileri birisi olmadan sokağa bile çıkamaz kimisi için o birisi hareketini engelleyen şeydir. Benim için engeldir ve ben birisi ile değil birileri ile uğraşıyorum. Bu daha çok oynaşmalı. Zamandan nefret etsem de onu çok seviyorum. Yürürken geride bıraktığınız yol bir kuyruk; bir kırbaç olup üzerinize şaklayacağı an… Bilmiyorum, ama bana çok şey çağrıştırıyor.

Beri yandan çürümekte var. Rus tarihi için söylenir ama bizim içinde geçerli olan bir şey diyorum: Kafa yoran insanlar için 30 yaş ölümdür. Buna da çok seviniyorum. 30 yaşında ölmek istediğimden değil. Alanın gereksiz bir kuru kalabalıkla dolmayacağından. İdealler büyük-küçük ‘söylemler’ biter ve hayat başlar. O çok bilgili abi ve ablalarımız; zat-ı muhteremler düzenin kevaşesi olurlar. Ne mutlu bize! Herkes bir arada eskiler ve yeniler; entelektüeller ve eylemciler; mistikler ve materyalistler; acı çekmişler ve çekmemişler; özel bir şey olanlar ve olamayanlar; asiller ve soysuzlar; onlar ve bunlar… Herkes bir arada, “gülümseyin!” Varolan yarım akıllarını kazandıkları geçmişlerinde suç arayanlar.

— Abi be bu fuko ne diyordu?
— Bırak bunları nasıl çok para kazanırız onu düşün sen. Siktiğim Fukosundan bıktım.
— Abi be Marks haklı diyorlar.
— Haklı oldu da ne oldu zengin mi olduk?
— Abi hani sen çok kitap okumuştun.
— Hayır, arka kapaklarını okudum bir de orda burda duyduklarımı söyledim.
— O zaman abi sen zengin olursun

Sanki insan istediği gibi yaşasaydı daha iyi bir şey olacaktır. Bana ol(a)mayacaktı geliyor. Kişinin bugünküyle aynıdır, öyle bir geçmişte de yeri. (Neyse, yol güzeldir, yolculukta.)

Hayat böyledir onca reklamcı, sanatçı, şarkıcı, gösterici, eskici, ezber bozucu, dansçı, hazçı, kasçı, askıcı, yazıcı, sazcı nereden çıkıyor sanıyorsunuz.
— Bu dünya değişmez.
— Doğru, çünkü sen varsın.

Hazırlanıyorum uzun bir yol beni bekliyor. Yolda olmayı seviyorum. Durmadan… Durmadan uzayan bir şey… Olacak en hayırlı şey. Hayalim Dünya’nın bütün sokaklarından ve yollarından en az bir kez geçmek. Geçip gitmek.

Yol bittiğinde esas mesele başlıyor olacak. Belki bu yüzden sevinçli değilim. Çünkü yine yorulacağım. Bu hem keyif veriyor hem de kaygı. Yaşamadan göremeyeceğiz. Dostlarımın, konuştuğum insanların sözleri bana kötü bir şeyi saklamaya çalışan iyi niyetle söylenmiş yalanlar gibi geliyor. Ama bu gerçekten daha çok yaralayabiliyor beni. Ben avutulmayı değil gerçeği duymak istiyorum. Karşındaki insana bir şey anlatırken onun gerçekten korkacağını, öğrenmek istemeyeceğini düşünmek büyük bir hakaret değil midir? Yani ki konuşurken ağzımdan temkinli cümlelerin çıkması normaldir. Böylece ayağımı sağlam basabilirim. Ve sanırım yine tek olacağım.

[Herkes ve her şey bu kadar kötü ve gülünç mü? Tabi ki değil, ama bu kadar büyük laf edip kuru, ruhsuz bir yaşamdan, düşünceden başka bir şey sunamayalar beni çıldırtıyor. Belki aynaya bakıyorumdur. :) Yoksa lafa gelince hepimiz… Hayatın içinde küçük uğraşları olan insanlar; toplum ve kişiler hakkında büyük laflar edenlerden daha ilgi çekici ve samimi gelebiliyor. Motive edici şey birinde dışında diğerinde ise içinde. Bu yüzden birisi kendine, diğeri başkalarına dair oluyor. Bir diğer şey de kendime dair 'dert edinmeliyim'. Kin, nefret, kıskançlık vs. meselesi değil dertten kastım. Benim için bariz görünen uyumsuzluğun ifşa edilmesi. Dert edinmeliyim yoksa benzeşirim ve bir yerden sonra... Her an kendime, dışımdaki şeyler karşı bir şekilde ‘eleştirel’ olabilmeliyim. Yoksa, korkularım kazanır.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder