Sayfalar

15 Ocak 2009 Perşembe

• Kenan "geç kalmış bir hesap"

Kenan: “Geç Kalmış Bir Hesap”

Bazılarının ölümüne inanmayız. İnanmadığımız kimi insanların vakitsiz ölmesi değil; ölebileceği ihtimalidir. Çünkü hayatı boyunca (neredeyse kırk yıl) sekiz yaşında kalmış bir insan nasıl ölebilir? Ölemez. “Kenan ölmedi sadece geç kalmış bir hesabı görmeye gitti.” 

Şehirden veya yurtdışından gelenleri taşıyan ‘Çiçek Abbas’ minibüsü köye girer. Ortalarda görünmeyen Kenan bu an’ı kaçırmaz. 

— Kenan geliyor!

— Dıt dada diı dıh dıat dıııt dada dııtt daah daha dı diittt dıttt dıttttttttt. Elindeki küçük çubuğu direksiyon olarak kullanır. Arabasıyla evlerin arasından meydana girer. Çubuğu bir elinde tutarken diğeriyle havalı kornaya basar. İnsanlar minibüse doğru ona bir yol açar. Kenan gelenlerin içine dalar. Direksiyonu pantolonunda kazak kemer arasına sokarak sıkıştırır. Gözüne kestirdiği adama yaklaşır. Eliyle ağzını silip gözüne kestirdiğini yakalar. Köylülerin ona baktığını gören adam kaçamayacağını anlayınca sorar:

— Kenan ne istiyon?

— Agı gı dı hıh yıyaa hagah… Adamın elini bırakmaz. Mal alıp satar gibi sallar. Çevredekilere sözleşme imzalamış futbolcu gibi bakar.

Adam cebinden kâğıt para çıkarıp uzatır. Kenan almaz. Hala elindeki adamın elini sallıyordur.

— Kenan alsana lan parayı. Adam parayı beğenmiyor!

Araya çocuklardan birisi girer.

— Abi kâğıt para almaz, bozuk ver ona. (Bazen de tersi olur tabii bozuk almaz kâğıt para alır.)

Kenan parayı cebine koyar, bu sefer başkasına gider. Bunu gören adam cebinden bozuk para çıkarır. Ama Kenan parayı almaz. El kol hareketiyle bir şeyler yapmaktadır. Gelenler bir şey anlamaz. Köylüler kıpırdanır. Gülenler çıkar. Adam huylanır biraz daha para çıkarır. Kenan yine almaz.

— Aaaaa haa aaaaa ahah… aaap… yaaap. Aahahahat… İki elini döşüne kavuşturup durur. Sonunda adam çevredeki köylülere sorar:

— Niye para almıyor? Herkes susar. Arada yaşlının biri çıkar ve:

— Kenan para istemiyor. Senin karına göz koymuş onu istiyor. Yarım saattir kendince onu gösteriyor. Sarıp öpüyor, der. Demesiyle adam bozulur. Adam, Kenan’a döner. Kenan kollarını birleştirip öpücük atıp duruyor. Artık hareketler anlam kazanmıştır. Kenan’a bir elini sallayıp onu kovalamaya çalışır. Kenan çekilir.
Köylüler adamı durdurur.

— Ulan o delidir. Onun aklı yerinde değil. Ona mı uyacaksın sen?

Adam bozuntuya vermeden çekilir. (İçinden “ah Alla'n delisi bir gün elime düşersin” diyerek tabi.) Kenan konuşamazdı. Anlamlı çıkardığı hiçbir lafı anımsamıyorum. Hırıltılar. Çığlık gibi boğazdan gelen bir sesi vardı. El, kol hareketleri kendine özgüydü. Ama biz ne dediğini anlıyorduk. O hep anlatırdı. İstediklerini, kime kızdığını, kimi sevdiğini, kime baktığını, kime küfrettiğini: “Aggı agaga adaga ahha…”

“Ula deyyus yine başladı.” 

İlkokula başlamamıştım sanırım 1985 ya da 86 yazıydı. Kenan çeşme başında biz çocuklara bir şeyler anlatmıştı. İstanbul’a gidecekti, bizi de çağırıyordu. Herkes bir çubuk buldu. Sonra Kenan çubukları bıraktırdı. Arabayı o sürecekti. Kendi direksiyonunu çıkardı. “Dürpprttt düüryttytt…” diyerek ağzından tükürük saçarak arabayı titretmeye başladı. Bir dolandı geldi. Motoru ısıttı. Yavaşlayarak önümüzde durdu. Araba rölantide olduğu için Kenan titriyor; ayağını yere sürüyor; gaz veriyor. Arka arkaya tutunarak sıraya dizildik. En öndeki Kenan’ın ceketinden tuttu. Yerinde titreyen araba harekete geçti. Kenan aldı başını gidiyor. Arada çok küçük olanlar düştü. Kenan köyden çıktı mezarlık altından yoluna devam etti. Ben de oralarda bıraktım. Taa aşağılara kadar indi. Bostandan gelenler Kenan’ı zorla çevirdiler. Çocukların bir kısmı ağlıyordu. İstanbul maceramız böylece bitti. Kenan üzgün, bağırıp çağıra köye girdi. Çocuklar ağlayınca onu çevirenler kızıyor. O da çocuklara sus diye işaret ediyor: "Ben mi kandırdım, onlar isteyerek geldi" demeye çalışıyordu.

Akşam bir hareketlenme oldu. Kenan yoktu. Eve de gelmemişti. Her yer arandı. En son görenler ağlayıp kızdığını sonra aşağılara doğru arabasını sürerek gittiğini anlattı. Motorlara binenler gittiler. İnsanlar meydanda toplandı. Bir süre sonra motorlar geldi. Kenan’ı karanlıkta aşağı köye yakın bir ardıcın yanında beklerken bulmuşlar. Motorun ışığı vurunca kaçmamış. Geceleyin ışık gören tavşan gibi beklemiş. Önce gelmek istememiş. Zorla bindirmişler. Yenilmiş olarak geldi köye. Yere bakarak eve götürdüler. Sonra Kenan çok denedi. Çok uzaklara da gitti. Ama hiç oradan çıkamadı. Bizi de çıkaramadı.

Ben şimdi Kenan’ın tek başına yolda olduğunu düşünüyorum. Kimileri onun öldüğünü söyleyeceklerdir. Öyledir, ölü gibi olanlar için Kenan ölmüştür. Ve biz köyden kaçmayı göze almış çocuklar için Kenan bir firaridir ve muhtemelen yollarda bozulmuş arabasıyla uğraşmaktadır. Kenan’ın içimize düşürdüğü uzaklara kaçıp gitme isteğiyle dağların ardına gitmeye çalışıyorum. Döndürseler bile, bir gün kimsenin döndüremeyeceği bir yola gidebiliriz, bunu biliyorum.

— Dıt dada diı dıh dıat dıııt dada dııtt daah daha dı diittt dıttt dadiii dıttttttttt. :-{o}

İsmail KAPLAN, 15 Ocak 2009 Perşembe





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder