Sayfalar

13 Ocak 2009 Salı

Türkiye Büyülü Hapishanem (Aforizmalar) / Yalçın Küçük

"Kendi halinde "insanlık" olur mu, diğer insanların görüp de teslim etmedikleri bir "insanlık" demek istiyorum ve olması gereklidir. Mutlak ve bağımsız bir "insanlık" dönüşülmelidir; atasözlerini, halk felsefesi cümleleri sayacak olursak, dilimizdeki "insan kıymetini insan bilir" sözüne baktığımızda bunun kolay olmadığını görebiliyoruz. İnsan bilmese de insan olmalıdır ve diğer insanlardan bağımsız bir insanlık olduğuna inanıyorum; bu, yaşama gücümüzdür."
***
Ben cezaevi sırrını Dostoyevski'de çözdüm; gardiyanlık insan iradesini kırma mesleğidir, diyordu. Tek kelimeyle dâhiyane; dâhi, çok hızlı görebilendir ve bu nedenle bazen görünmeyeni görendir. Hapsetmenin bir tek fonksiyonu var: bireyde istemeyi ortadan kaldırmak. Dün ve bugün, cezaevinin esansı budur ve bu da insanlık dışıdır (...) Şimdi o demir ranzaya bakıyorum, ne kadar çiçekli; her tarafını ve bu arada her tarafımı çiçekle donatmış olduğum anlaşılıyor. Bir tek burun deliklerimde çiçek yok; sanki duvar ve demirin cansızlığından, çiçekle intikam alıyordum. Hep çiçek istiyordum. Herkes çiçek istiyordu. Fakat, Dostoyevski, bir dâhidir ve hapishane, istemeye düşmandır.
***
İnsan doğasına en ters ilişkinin ne olduğu sorulursa, “hapislik” diye cevap veririm. Hapse konmanın insan doğasına son derece ters geldiğine inanıyorum. Bunun için de hapse konan bir insanın, vahşi bir hayvan ya da kudurmuş bir kedi türünden neden duvarlara saldırmadığına şaşıyorum. İnsan hapse konduğunda duvarları tırmalamalıdır; insanı böyle düşünüyorum. Böyle olmuyor; uygarlık, bir yandan insanoğluna en güzel soruları sormayı öğretirken, diğer yandan da en insan tepkilerden arındırıyor. Tersi oluyor ve “güzel” yatmak, erdem sayılıyor.
***
Hiçbir Siyasal içerikli davada hukuk hatası olamaz; siyasal içerikli davalarda hukuk hatası aramanın, düzeni aklama çabası olduğuna inanıyorum. Siyasal davalarda “hata” yalnızca bir görüntüdür. “Hukuk hatası” hep düzenin bir tonundan diğerine geçerken ortaya çıkıyor. Bunun uyarısı olması; “hukuk hatası” ortaya çıkan bir uyumsuzluğu gidermek için mevcut yasa ve içtihatların yetersizliğini sergiliyor; devletin çabalarını görüntülüyor.
***
Zor hapislik, güzel aşklar türünden, anatomi ve fizyoloji dersidir. İnsana kendi vücudunu öğretiyorlar. D-4 yerin bir buçuk metre kadar altındaydı, bir tek penceresi yukarıdaydı. Ancak sonsuz ve mavi gök’ü görmüyordu; pencereden bir metre ötede, hapishanenin dış duvarları yükseliyordu. Ranzadan inildiğinde, bu küçük koğuşun tuvaletinin kapısına adım atılıyordu. Çok rutubetliydi. Koğuş arkadaşım Şahin, sık sık sevk alıp hastaneye gidebiliyordu. Hapishanenin delisiydi; delilik raporu alarak az hapis yatmak istiyordu. Hapishanede çok insan deli taklidi yapar. Ben akıllı taklidi yapıyorum. Belki de bu nedenle ve çok iyi bir niyetle beni, yeraltına deli taklidi yapan Şahin’le birlikte kapattılar.
* * *
Yazdıkça yeni davalar açılıyor. Yüz bin yıl hapis yatma hesap ve ihtimallerinden bahsediyorlar. Bunun beni korkutması bir yana önemsediğim de yok. Benim buradan [hapisten] çıkmam yetmez; tek başına anlamsızdır. Biz çıkış kapısı olmalıyız. Önemli olan budur.
***
Öğrenme sevinci olmasa, bu mezar yaşanır mı?
Öğrenme sevinci olmasa, hapislik çekilir mi?
Öğrenme sevinci olmasa, mezarda ölüm yenilir mi?
***
Düşünmek şaşırmayla başlıyor; şaşırmayanların düşünebileceğine inanmıyorum.
***
Korku, insanı cüceleştirmek için gerekiyor. Cüce ve kör, köledir.
***
Erasmus’un Deliliğe Methiye’de çok güzel söylediği üzere, başkalarının aklıyla bilge olmaktansa kendi hükmümüzle deli olmayı tercih etmek durumundayız.
***
Yaşamak, bir dünyaya gözleri kapamalı ve bir başka dünyaya bakmaktır; yürek istiyor.
Yaşamaktan korkmak, yozlaşmak oluyor.
***
Mülkiyetin tabanında korku vardır. Korkunun kaldırıldığı bir toplumda cimri de özel mülkiyet de olmaz.
Korkak mutlaka cimridir. Özel mülkiyet, biriktirilmiş cimriliktir.
***
Özgür insan ahlaklıdır; özgürlük, bir eylemler demeti oluyor. Özgür olmayana ahlak gerekmiyor. Ahlaklı olmayan özgürlüğü ne yapacak; taş’ın bu yüzden ahlakı yok. Olmuyor
***
Her devrim, bir yeni bilgi teorisidir.
***
Toplum; devrimcilere, akıllı ve inatçı şizofrenler olarak bakıyor. Hep hapse kapatıyor ve fırsat buldukça başlarını vücutlarından ayırıyor.
***
Darwin, mağaraya konan bir insanın körleştiğini yazıyor. İnsanın gelişmiş türü olan “aydın”da bunun tersi oluyor: Karanlıkta gözü büyüyor.
***
Aydın yaratmaya yönelmeyen aydın düşmanlığı, gericiliktir.
***
Korkunun artması veya azalması toplumsaldır.
Bilim ya da politikada önemli olan varlık değil, artma veya azalmadır.
***
Teori, eninde-sonunda kurgudur.
***
Tekelci devletin hukuk yapısı, “suç oluşmadan önlemeliyiz” paranoyasıyla şekillendiriliyor. Bu yüzden Türkiye’de en kolay iş tutuklamadır. Tutuklayanın hiçbir sorumluluğu olmaz, yoktur. Suçsuz olduğunuzu sorgu yargıçlığında anlatmanız bile mümkün olmaz; tutuklama “suçla” değil “emare” ile ilgilidir. Tutuklayan suçun kanıtlarına değil işaretine bakar; tutuklamanın bir önlem olduğunu, itirazın mümkün bulunduğunu, suçsuz olduğunuzu mahkemede anlatabileceğinizi söyler ve tutuklar. Bir de sağcı bir hukuk öğretim üyesi pek yakında bir istatistik açıkladı: Türkiye’de tutuklamaların yüzde doksan beşinden fazlası beraatla sonuçlanıyor.

Bütün alıntılar: Türkiye Büyülü Hapishanem / Yalçın Küçük / Derleyen: Hasip Akgül, Duvar Yayınları, 1. Basım Eylül 2005, http://www.duvaryayinlari.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder