Sayfalar

29 Mart 2009 Pazar

• merhaba

Türkiye de iyi kötü bir seçim oldu ve ben "merhaba" demekten tarafım. Bugün Türkiye'deki seçimlerine bakarken ve bir süredir de yazıştığım insanların ruh hali böyle başlamak isteğini doğuruyor. Merhaba demek biraz rüyadan uyanmayı biraz da aramıza "hoş geldin" çağrıştırıyor.
Türkiye'de genel sosyalist görüş "hiç bir şey yapılamaz"a kilitlenmiş görünüyor. İnternetteki sosyalist haber siteleri bile girdikleri haberlerle "ilgilerini" gösteriyorlar. Hiç bir değerlendirme yok. Ülkede koca bir seçim olmuş doğru düzgün yorum yok. Bir iki haftanın geçmesini bekliyorlar sanırım. Denebilir ki:"Türkiye'deki seçim sonuçlarına bakmak bize bir çok bilgiyi verir ama siyasi olarak bağlayıcı değildir". Bu lafa söylenecek tek söz: "İş yeni başlıyor"dur. Türkiye sosyalist solun çok az bir oyu var. Ama Türkiyenin nüfunsun yüzde 8'i kadar olan aktif siyasetçi toplamın için bu toplam önemli. Türkiye'de süreçleri akp ya da chp'ye oy veren milyonlar belirlemeyecek. Ama örneğin önümüzdeki 1 Mayıs'a katılan her bir kişi siyasete yönverebilecek bir potansiyele sahip. Siyasi güç aktif siyasi toplam üzerinde kurulmuş hegemonya ile ilişkilidir. Yani aldığınız oyun dışında müdahale edecek kadrodur. Türkiye sosyalist solunun 80 öncesi kadro oranı ile bugünkü arasında bir fark yok sorun aktif siyasi kesim üzerindeki hegemonyadadır. Enseyi karatan şey politika denen süreci bir tür iyilik koşullarında çalışan bir mekanizma olarak düşünmektir. Devrimci politika denen şey günlük güneşlik günler için değil tam tersine bugünler için vardır. Yani "umut"un olmadığı yerde "devrimci politika" başlayacaktır. Yılmaz Güney'in dediği gibi "umut" zararlıdır. İnsanları beklentiye sokar ve onların devrimci iddialardan uzaklaştırır. Denebilir ki "devrimci politika" umudun olduğu zamanların işi değildir. Bilakis umutsuz zamanlarda devrimci politika yapılır. Bu an onun için vardır. Onun varlığı umuttur. Bundan insanlar ne kadar boktan yaşarsa o kadar devrimcilik oluru anlarsanız bir şey diyemem. Abartmak ya da kimseyi gaza getirmek için söylenmiş bir şey değildir. Tam katılımlı bir devrim olmayacağı gibi seçimlerde insanların oy verdikleri partiler Türkiye'nin kesin bir profili değildir. Çünkü il genel meclisi için verilenlerle belediyeler için verilen oylar çok farklıdır. Bununla birlikte Türkiye'de yobazlaşma sürecine engel konulmalıdır. Dün konuştuğum İran Komünist Partisi eski üyesi ile de benzer bir yere çıktık. Daha fazla politika ve irade lazım. Yani "demokrasicilik", "insan hakları" üzerinde artık az çok demeden "iktidar"ı istiyoruza geçilmelidir. Siyaset bunu için kullanılmalıdır. Yoksa kaderimiz uyuşuklukla geçecektir. Örneğin bia'da yayınlanan saçma akp askerle anlaştı diktatörlük kuruyor lafına takılmamak gerekmekte. Çünkü bia için ordu tukakadır ve bir zamanların özgürlükçü akp'si şimdi işbirliği yapmaktadır. Daha ne diyeyim. Avrupa Birliği fonları ile 'bagımsız medyacılık' ancak bu kadar yapılıyor.
Türkiye'de hala zordur. Türkiye'nin zor olması "Batı" gibi oturmuş olmamasıdır. Ve buradan bakınca "zor" güzeldir.

Helikopter kazasında ölen şahsiyet için:
İnsanların ölümüne sevinmiyorum ama yaptıklarını da unutmuyorum: 1978 yılında Maraş Katliamında, 1993 Sivas'ta insanların yakanlar ve onları alkışlayanlar, Hrant'ın arkadan vurulmasında, bu ülkenin en güzel bilim insanlarından Bedrettin Cömert'in ve oncasının katledilmesinde, Bahçelievler'de 7 Tip'li gencin katledilmesi ve diğer cinayetleriyle bu uyuşuk topluma neden olanlara, adaletsizliği savunanlara ağlamak bizim işimiz değil.

Bir diğeri 2002 seçimleri öncesi okulda topluluk çalışması yaparken tanıştığım sonra ara ara konuştuğum bir arkadaşımın aptal bir trafik kazasında öldüğünü öğrendim. Düşünüyorum şimdi çillerini, kızıl saçlarını ve gülmesini. 2002 seçimleri sonrası neredeyse ağlayacaktı. Konuşmuştum. Sonra sevinmişti. Orada burada sıkça karşılaşırdık. Drama kursuna giderken dernekte karşılaşmıştım. Orada çalışıyordu. Ne diyeceğimi, yazacağımı bilemiyorum...
En iyisi biraz dışarı çıkayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder