Sayfalar

19 Nisan 2009 Pazar

17-18 Nisan 1999... Yoldaşım Hüseyin Duman'ın anısına

Varolmak için mi yaşıyorduk yoksa başka bir amacımız mı vardı?
Sordum bunu kim bilir daha kaç yaz deliliğime

Ergin Günçe • 1948 Yazına Güzelleme

Zaman geçer... 10 yıl sonra çokta konuşmadığım bir şey üzerine yazmak tuhaf... (Konuşmadığım için yoldaşlarımın hakkımda tuhaf efsaneler uydurması da başka bir enterasanlık) Ama zamanı gelince anımsıyorsunuz. Dün, hiç düşünmeden arkadaşa tarihi sormak geldi içimden. "17 Nisan" dedi. Tek diyebildiğim "10 yıl olmuş" oldu. Yani ki bir dünyadan çıkmışız, bir soruyu yanıtlamışız. Tercihimizi belirlemişiz. Ya da bir dilemmanın yanıtını hızlıca vermek zorunda kalmışız. Unutamazsınız. O an aklınıza gelir. Hala nisan mayıs ayında rüyamda mantar toplamaya gittiğimi görüyorum. Çünkü çocukken o zamanlar hep mantar toplamaya giderdik. Gece gözümüzü kapadığımızda hep ilk gördüğüöüz mantar olurdu. Bazen aynı zamanlarda rüyamda mantar görüyorum. Bu da öyle bir an geldi. Ki mantar örneği çok komik gelebilir. Eğer geçiminiz ona bağlıysa hiçte komik değildir.

Sokaklarında Ankara'nın ertesi günkü seçimler öncesi son yürüyüşümüz de Önder Ergönül'ün bizi Atatürk Bulvarı'nda toplayarak yaptığı konuşmasını hatırlıyorum. "Yoldaşlar bir saat önce İstanbul'da parti kortejine bir saldırı olmuştur. Ve yoldaşımız 'Hüseyin Duman' katledilmiştir." Ersin'in omzuma yaslanıp ağladığını, o an içimizde olan yakıp yıkma isteğini hatırlıyorum. Hepimiz için en tuhaf andı. Kitlelerin gücü nedir derse birisi o an'da derim ama imkanı yok sanırım anlatmanın.

Saati bekliyorduk. Partiye gidecektik. Aydemir Güler, 17 Nisan'da saat 17:17'de 17. sıradan konuşmasını yapacaktı ve ben 17 yaşımdaydım. Üç kişi partiye gidemedik. İki yoldaşımla beraber (Hüseyin ve Erhan)çevik kuvvet otobüsündeydik.Ki tam bir cehennemdi o otobüs. Ankara Emniyet müdürlüğüne gidişimizi yediğimiz küfürler ve sopaları gitmekle, kalmak demenin ne olduğunu... Emniyet müdürlüğü içinde gezdirilirken yanımızdan geçen ve muhtemelen başka bir örgütten olan arkadaşı gördüğümüzde hepimizin yüzünde oluşan yalnız değiliz düşüncesini. Fotoğraf çektirmenin parmak izinin düşünmenin yerini ve verilmiş bir kararı. Eve kardeşlerimle dönüşümü. Polise muhaveket ve hakaretten aldığım ve 17 yaşımda olduğum için dört aya düşürülen hapis cezamı. (Ki bunu kardeşlerim ve çoğu okuyan ilk kez öğreniyor) Sonra cezamın ertelenişini. Ama başımda beş yıl gezen bir kılıca dönmesini. Ve yaşadıklarımın bir nevi intikamını 2002 seçimleri öncesi yeniden Ankara Emniyet müdürlüğüne gidişimizde parmak izi vermeyerek alışımızı hatırlıyorum.

1999 baharı benim için muhteşem bir zamandı: ruhu ve duygusu vardı. Belki şu an tek derdim onu yeniden yakalamak. Öldürmemek. Alışmamak. Vazgeçebilmek. Yetinebilmek. Gerektiğinde yetinmemek. Hüznümüzün, huzursuzluğumun her devir bizimle gezeceğini bilmek. Burada arkadaşla konuştuğumuz gibi herkesin bir hikayesi var ve tahmin olsalığınız ne yaşadıklarını bilmeniz imkansız.

Başka şeylerde hatırlıyorum.
O günler de "Fight Club"ı izlemiştim. Kavaklıdere sinemasından çıkıp bir nisan günü Kızılay'a yürümek çok güzel gelmişti. 23 Nisan tatiliydi sanırım ve insanlar sokakları terk etmişlerdi sanki. Hafiften yağmurlu bir gündü. Olgunlara uğramıştım. 10 yıl sonra farklı bir yer benzer bir hava aynı heyecan. Bütün sokakları gezme heyecanı.

Bir kaç yıl sonra Adam Sanat'ın Ergin Günçe'nin bilinmeyen şiirlerini yayınladığı sayısını arıyordum. Elimde derginin sayısı vardı sadece. Dergiye ulaştığımda ilginç bir tarihti: "Nisan 1999"
"Hüznümüz imkânımız seninle iç içedir
bir tanrı bulsak yolda; alır eve getiririz
ve okşarız ve kilime oturturuz

kimse bir halk kadar dayanıklı olamaz
susuzluğa, yalana ve mavi ispirtoya
buğday yüklenmiştir, güzel bir de yüzü var

Kahraman değildir, alkıştan incedir
Halk kadar dayanıklı bir şeytandır acıya
Sessiz bir süzülüştü, Aşktı ve gençtik daha

İşte Eylül de bitti bütün Eylüller gibi
Yaz uzak bir arkadaş gibi unutulur yakında
Mektupların arası zamanla uzar"
Ergin Günçe (Bu şiirler kitapları arasında bulunmuş ve ilk kez Adam Sanat Dergisi'nde yayınlanmıştır. Nisan 1999 • Sayı: 161)

Şimdi bir mekanda oturmuşum yağmurun yağışını izliyorum.
Hani diyor ya Cemal Süreya:

"Ah şimdi benim gözlerim
Bir ağlamaktır tutturmuş gidiyor
Bir kadın gömleği üstümde
Günün maviliği ondan
Gecenin horozu ondan"(*)

Öyle işte. Hepinizi öpüyorum.

(*) Cemal Süreya "Yazmam Daha Aşk Şiiri" • 1957 • Üvercinka (1958)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder