Sayfalar

25 Temmuz 2009 Cumartesi

• Rom ve Kahve

Şimdiye
Rom'a ve Kahve'ye

İnsanın tam ne yazacağını bilmesinin imkanı var mıdır?
*
Rom ve yanında kahve içerek sabahın ışımasına bakmak.
Sonra korkunç albotros ve raven (bir çeşit karga) sesleriyle devam etmek.
*
Bir şeyleri söylemek için çok mu erkendir?
İnsan söyleyeceklerini bile anımsayamayabiliyor.
*
Aklıma takılıyor. Başkalarının hep bir şeylere atgözlüğü ile baktığını söyleyip kendilerini laf dokundurmayanlara ne söylenebilir?
*
İnternetten haberleri ve yazıları okuyunca Türkiye'nin hali tuhaf geliyor.
Herkesin şikayet ettği bir kocakarıymış gibi.
Ama bunu hissetmediğim tek yer genelde "örgütlü" yayınlar oluyor.
Bu bana hemen Gramcsi'nin sözünü anımsatıyor.
"Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği"
Kendimi kötümserliğin sınırında iyimserliğin uzağında buluyorum.
Belki de buna sebep insanların politikasız bırakılmalarıdır. Çünkü iradenin iyimserliği örgütlü olmanın ötesinde politikanın alıcısı bir toplamla oluşabilir. Eğer böyle bir durum yoksa işler sarpa sarıyor. Dünyada politika yapılmıyor ve bu kadar alçaklık yaşanıyorsa burasının bir çöl olduğunu görebiliriz. Ve iyimserlikte sakatlanıyor.
Okuduğum yayınlarda kendi akıllarının kötümserliğini bir orjinallik olarak savunuyor bazıları. Yazıları okuyorum ve bunu hissetmek tuhaf geliyor. Örneğin sosyalist bir hareketin yaptıklarını eleştiren örgütsüz bir yazar. O eleştirdiği örgütlerden daha çok çözüm önerisi getirebiliyor. Peki kim yapacak bunları?
Öte yandan bir de aykırı olanlarımız var. Ve "aykırılık" olanın dışını bile içeride işaret ediyorsa o da büyük bir başarı olmalı efendilerce. Ve "aykırı" zat-ı muhteremlerin en büyük hedeflerinin sadece "akademik" güvence olması da gülünemeyecek derecede sıradandır. Ona umut bağlayıp ondan bir şey beklemeleri ne kadar korkunç. Ama kolay gelsin hepsine süslü alıntılar yapıp içinde olduğumuz bu şeyi açıkladıklarını düşünsünler. Ve kavramlarını okuyalım. Ve efendilerin akedemik evlatlarının salyalarına ve onların şapşallıklarına bakalım. Alıntılarını "der ki" diye başlatsınlar. Sanki birer din adamları... Ama öte yandan bütün kutsal kitapların kutsallığı kutsanırken, iş bizimkilere geldiğinde kutsal olmakla itham etsinler. Olacak iş mi?
*
Edebiyat Dostları dergisinin son sayısı 1990 yılının (sanırım) şubat ayında çıkmış.
Girişteki başlık beni çok etkilemişti. Dergini çıktığı dönem düşünülünce; Cemal Süreya ölmüş; Sovyetler çökmek üzere.... o başlık bana çok anlamlı gelmişti:

"Sosyalizm bazen bir yalnızlık biçimidir."

Ve benim için hala öyle.

- Neredeyiz Alim?
- Durağa gidiyoruz abi.
- N'olcak durakta.
- Bizi bekleyenler varmış.
- Ama Alim bu insanlar niye yaşlı...
- Abi bizde... Belki "express"teyiz ondandır.
- Ne alaka Alim?
- Bazı şeyler hızlı geçiyor abi
- Hayatta mı?
- Heralde...
...
- Daha gelmedik mi; inmeyecek miyiz Alim?
- Daha var abi. Bekleyelim.
- Beklemeyelim Alim beklersek...
- Bir yolda gitmenin anlamı ne abi?
- Ne Alim?
- Beklemek abi.
- Neyi Alim?
- O günü abi.
- ...
- İçelim abi.
- İçelim Alim.

Bir bağlantı Ertem Eğilmez yönetmenliğinde (1972) Canım Kardeşim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder