Sayfalar

28 Ağustos 2009 Cuma

• Kumanda Paneli

Bu blogun ardında eğer blogunuz yoksa görmediğiniz bir kumanda paneli butonu var. Her görüşüm de buradan büyük bir geminin kumandasını ele geçirdiğimi düşünüyorum. İçinde bilgisayar kullanılmayan mekanik aletlerle doldurulmuş bir oda. Düğmeler, vanalar, göstergeler, haritalar ve ıvır zıvırla dolu.

Bildiğim yaşımın çift, yılların tek olduğu zamanlar da yaz sonuna doğru iyi kötü bir kararla çıkıyorum. Yani o odaya giriyorum. Şimdilik bazı şeylere dair hiç bir planım yok ama insanlara ya da gelecekte olabilecek öğrencilerime dair var. İki yıl sonra bir dağbaşın da öğretmen olabilirim. Yapmak istediklerimi yine erteliyor da olabilirim. Ya da hiç bir şey yapamıyor da olabilirim.

Bu iki yıllık bir süre sonra hesabını vereceğim bir şey. Aslında harfi harfine bir şeyden değil. Odadaki göstergelerin ve gelen verilen durumuna göre değişecek bir yola gitmeden bahsediyorum. Bir yandan haritanızı okuyorsunuz, diğer yandan olanları olabilecekleri düşünüp yolunuza gidiyorsunuz. Matematiksel yöntemler kullanıyorsunuz ama sayılar yerine sonuçları ele alıyorsunuz. Önceden eldeki sonuçlarınızı çokta "doğru" olarak düşünmeden ama onları reddemeden bir cetvel oluşturuyosunuz. Bunlar bürokrasi / ağır ödevler değil. Birisi ile konuşurken bile şekillenebiliyor. Tabi ki karşınızdaki bunun farkında olmuyor. Aynen sizin farkınızda olmadığınız bir çok şey gibi.

Ne tuhaftır elimde geleceğe dair tek bir nokta yok.
Ama bunun belirli bir hedefim olmasından daha çok tercih ediyorum.

***
Yorulduğumda üç şey beni dinlendiriyor: Müzik dinlemek, okumak ve uyumak.
Sevindiğimde ise bir şey beni üzüyor. Onun bir gün anı olacağıdır.
Belki bu yüzden sevinmekten, şaşırmaktan nefret ediyorum.
Ama anımsamak ve geçmiş kadar büyük bir çöplük yok sanırım.
Belki kendime tek itirazım.
İnsanların çocukluk geçmişlerinin çöplük olmadığıdır.
Reyhani'nin daha yeni yetme olduğu çağlarda içki namına kolonya içme çalışmasını anımsıyorum. Ankara'dan getirilmiş yeşil renkli kadife, tuğlu ve düğmeli koltukların; içi birkaç kristal bardak dolu vitrinlerin olduğu; bir koridordan biraz geniş ve tavanı yüksek bir samanlıktaydık hepimiz. Yanan sarı ışığı ve örümcek ağlarına yapışmış samanlar geliyor aklıma. Sonra hepimiz evlere dağılmıştık. Ardından o koltuklara oturup bize masal anlatan Periza ebeyi anımsıyorum. Koltuğun altında sallanan tuğlar hep ilgimi çekerdi.

***
Bir yaz daha bitti.

***
Bundan iki yıl önce yazılan ve 2008 Mart'ında elden geçirdiğim öyküyü (sanırım) bitirdim. İsteyenlerin bana mail atması yeterli. Ve öykünün adını değiştirdim. Artık o öykünün adı "Polonyalı Devrimci". Bazen birileri ile konuşursunuz ve planlarınız değişir o bunun farkında değildir ama sizde zaten birçok şeyin farkında değilsinizdir. Bu öyküyü de bir dostumla muhabbetim değiştirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder