Sayfalar

7 Eylül 2009 Pazartesi

• EL

Bereketli Topraklar Üzerinde filmine gitmiştim geç bir vakit. (Evet, içmiştim de.) Salonda bir çift ve ben toplam üç kişi bu filmi izledik. Diğer salonlar biraz doluydu. En azından çift oranı bizden fazlaydı. (bana hep sevgilliler yapacak  bir şey bulamayınca film izlemeye gidiyor gibi geliyor) Çıktığımda gece 11 buçuk filandı sanırım. Orada ustanın Erkan Yücel'e bir şeyler söylemiş ve bavulunu alıp uzaklaşmıştı. Ne söylediğini tam yazamayacağım. O sözler bana yalın ama anlamlı gelmişti.

Hayat  biraz da çalışarak geçti. Buna asla üzülmedim. Yine de insanların tatile giderken insanın işe gitmesi biraz zor geliyor. Bunlar ağır ve zor şeyler değildi. Çünkü benden daha çok çalışanları biliyorum (mesela kardeşlerimi) Bu açıdan emekçi denildiğin de bunu uzakta kurtarılmayı bekleyen bir "sürü" olarak görmedim. Bu açıdan bir siyasi kimliğim kadar emekçi kimliğim de oldu. Bununla onur duydum.  İşten kaçmamayı, yalan söylememeyi, işini düzgün yapmayı daha da güzeli ellerimle bir şeyler yapmayı öğrendim. Paranın nasıl kazanıldığını, insanlara minnet etmemek gerektiğini de öğrendim. Başta zor gelse de sonra her şey kolaylaşıyor. "Abi öyle yapma azar yersin" diyen adama bakıyorsun. Bir siniklik görüyorsun. Ben yaptığım işi savunabilirim. Kimi "üniversiteli" arkadaşlarım ya da "entellektüel" insanlar benim kimi insanlarla nasıl arkadaş olduğumu hiç anlamadılar. Onların bilmediği o insanlar bana ellerimle bir şeyler yapmayı öğrettiğiydi. O yüzden şimdi burada bizim orta sınıf çocuğu iki zorluk görünce ağlıyor. İşlerinden kaçıyorlar. Kimse onlara güvenmiyor. Adam yerine bile konmuyorlar. Sonra hala kendilerini övüp duruyorlar. Anlamıyorum. Övünmek aptalların, gidecek yolları olmayanların işidir.

Dilini bilmeseniz de dünyanın neresinden gelirse gelsin çalışmayı zor bulmayan insanları seviyorsunuz.
Onlarla bir şekilde bir yerlerde buluşuyorsunuz.

Burada tanıştığım yabancıların bir kısmından anladığım; dünya üzerinde ortaklaşacağımız insanlar çok ve Türkiyelilerden anladığım hepimiz olduğumuz yerler de bir avucuz.

Bizim dilimiz farklı öz dilimizden bile.
Ve bizimle beraber her şey çok farklı olabilir.
Ama kendisine "ben bir emekçiyim" bile demeyen / diyemeyen insanlardan emekçilerin ülkesi doğmuyor. (Buna bizim solcularımız / yoldaşlarımız da dahil)
Çünkü dünya üzerindeki büyük çoğunluk çalışıyor ama kendilerine bir işçi (ne kadar aşağılık) bir emekçi görmediği sürece bizim işimiz daha da zora gidiyor.
Ve insan üniversiteyi bitirince zengin / aydın olmaz (şayet iş bulursa) biraz daha çok para kazanan "işçi" olur.
Bunu demek istiyorum.

ABD ve Kanada'da (farklı tarihler de olabilir) Eylül ayının ilk pazartesi günü "Labour Day".
Biliyorum "sarı" bir gün ama yine de bana "el"lerimle bir şeyler yapmayı öğretmiş olan insanları anmak istedim.
Onlar bu yazının içerisindeler.
Hem yabancı hem çok tanıdıklar, ellerim gibi.
Bana bu dünyanın başka bir alfabesini, dilini ve başkaca okunmasını öğretiyorlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder