Sayfalar

29 Ekim 2009 Perşembe

• Osmanlı Torunları, Cumhuriyet Bebeleri

Sanırım uzunca bir yazı yazmam lazım.
Uzun bir yazı nedir?
Güzel işlenmiş bir giysi gibi; yünlü ve elboyası kumaşlardan...
Giyince insanı sıcak tutan bir şey sanırım.
Bu aynı zamanda çok emek demek oluyor.
Hem de çok! Ne benim o kadar gücüm var; ne de onun derdimi anlatabileceğinin.

***

Türkiye'den haberleri okurken büyük bir kandırmaca izliyormuş gibi oluyorum.
Bir kısım insan neler olup bittiğini biliyor. (asker-polis-hükümet-yargı)
Ama bizim sorgulamaktan uzak insanımız hala bir tarafın adamı olmayı sürdürüyor.

***

İktidardakiler kimseyi affedemez.
Eğer kendinizi "Osmanlı" görüyorsanız.
Yani iyi-kötü "cumhuriyet" bebesi değil de "Osmanlı" torunu iseniz, "sapık" inançlı ve farklı dilli toplumları yok edemeyeceğinize göre bağışlar ve belli sınırlar içinde yaşamalarına izin verirsiniz.
Bu bugün "Sünni - Türk" bakışı olarak bize dikte ediliyor. Bugünkü Osmanlı vurgusu ve oluşturulan siyasal konumlanış kimseyi "affetmiyor". Sizi sınırlarınızı kabul ettirip orada yaşamaya zorluyor.

Şehirlerarası bir yolculukta "dini bütün" bir vatandaşı dedikleri geliyor aklıma.
Yozgat'tan geçiyorduk. Tarlalarda çalışan göçmen işçiler vardı. Bunlar bizim "esmer" vatandaşlarımız diyordu. Bunlar da "alevi vatandaşlarımız". Çünkü o devletin sahibiydi. Ve 3K'dan (Kürtlerden, Kızılbaşlardan ve komünistlerden) bir şekilde farkını göstermeliydi. Tipik "Sünni-Türk" savunmasıdır. Memleketin gidişatın berbat olmasının nedeni bu “üç k” dır. Kodlamayı böyle yaparlar. 2000 yılının Kasım ayında bir adamın resmen ağlak bir yüzle bana bu “üç k” yüzünden nasıl battıklarını söylüyordu. Ne Reisicumhurları ne paşaları vardı. “Üç k” her yere sızmıştı. Müslümanlık ölmüş Türklük satılmıştı. Osmanlı kan ağlıyordu. Şimdi sanırım o kadar zırlamıyorlardır. Osmanlıları (o hoşgörü imparatorlukları!) geldi. Ve cumhuriyet başarısızdır ki halkı birilerini "padişahım" diye karşılamaktadır.

***

Kürtlerin cumhuriyet tarihine yönelik eleştirileri ve genel "Kürt bakışının" aşağılayıcı yanını görmemezlik edemeyiz. Ancak bugün birlikte çıkışın tek anahtarı cumhuriyet olarak görünüyor. Türkiyeli Kürtlerin büyük bir kısmı aşiretlerce yönetilmeyi istemeyeceklerdir. Bu da Barzani ya da Talabani olmakta.
Bir diğeri Osmanlıcıların  kürtlere yönelik katliam ve sürgünleri "cumhuriyet"e yıkmalarına karşı çıkılmalıdır. Çünkü cumhuriyet sıfırdan kadro yaratmamış Osmanlıdan aldıkları ile yola devam etmiştir. Burada Osmanlı olmasaydı yaşanmazdı gibi bir mantık. Çok iyimser ama demagojik görünmektedir. Gittikçe Türkçü-İslamcı bir anlayışı geliştiren Osmanlı yöneticileri Kürtlerle de karşı karşıya geleceklerdi. (Bu eski kadrolarla yeni bir ülke'de yol almak ne derseniz Türkiye en uygunudur. Bununla biraz dolaylı ilişkili de olsa Ahmet Hakan’ın bir yazısı* vardı)

Burada en kötü durum farklı kimliklere sahip olanların farklı gerekçelerle olsa da “Sünni-Türk” bakışını sahiplenmeleridir. Bu sosyalist politikanın ne kadar etkisiz olduğunu gösteriyor. Çünkü sosyalist politikanın en kolay alıcıları bile “ırkçı” yada “dinci” politikalarının etki alanındadır.

Bir örnek; Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra “Alevi” ya da “Kürt” vs olduğu için ayrımcılığa uğradığını söyleyenlerin; Ermeni bir gazetecinin öldürülmesine “Sünni -Türk” bakışı ile yaklaşmalarıdır. Bir süre sonra kendilerini de öldürebilecek bir bombayı yağlayıp yıkmaktan başka bir şey olamaz. Bu da ancak karşı-politikanın (muhalefetin değil) yıkabileceği bir yerdir.

***

Marksist görüş "burjuva devrimleri"ne iyi-kötü; mantıklı-mantıksız olarak bakmaz. Bunlar biraz da zorunluluklardır. Daha doğrusu dönemin iktidarlarının tasavvurlarının yansımasıdır. Zorunlu gördükleridir. Tuhaf olan Marksistlere tarihin mantığı olmadığı eleştirisini getirenlerin Kemalist devrimleri mantıksız görmesidir.

***

Ülkenin nüfusunun sziden olmayan kısmını asıp kesemezsiniz. Halkı üniformalıların (asker-polis) eline bırakamazsınız.

Biliyorum gerçekler de var.
Kendisine yapılmasını istemediği şeyleri başkalarına pişkinlikle yapabilen insanlarımız var.
Eğitimsiz işsiz bırakılmış bir halk nasıl başkalarının acılarını duyabilir?
Ne çözecek acaba sorunumuzu?
Efsaneler, ibretlik hikayeler mi?
Sivil toplum mu, politika düşmanlığı mı, akademik gevezelikler mi?

Belki,
İnsanları dinlemek ve onları cidden önemsemek
Kindarlaştırmayan bir taraflaştırmayla (Bu da politikayı herhangi bir mezhep veya etnik kimlik üzerinden yürütmeyerek başarılı olabilir)

***

Biz de bir cumhuriyet tasavvur edelim. Kişilerin etnik ve dini kimliklerinden önce kendilerinin önemli olduğu etnik, dini ve diğer kimliklerinin hiçbir ayrıcalık ya da aşağılanma gerekçesi olmadığı bir cumhuriyet. Toplumsal örgütlenmelerin ağırlıklı olarak mahalle, okul, iş yerleri üzerinden yapıldığı; dayanışmanın bu kanallardan kurulduğu bir cumhuriyet düşünelim. Etnik ve dini kimliklerin örgütlenmeleri olmakla birlikte toplum esasını oluşturmadığı bir cumhuriyetten yolumuza gidelim. Burada bireylerin hiçbir kimliğinin (Cinsiyeti, Milliyeti, Dini, Statüsü… vs.) onun diğerlerinden aşağı veya yukarı da olduğu anlamına gelmediği bir cumhuriyet. Biliyorum bu bir ütopyadır.
Ama kim demiş düşünemeyiz diye.
Ben sizi de davet ediyorum.
Cumhuriyetimizi daha çok düşüneceğiz.
Katliamcılara, katliam yapmak isteyenlere, kin ve nefrete karşı
Onlar “hoşgörülü” Osmanlıları ile geliyorsa biz mücadeleci Sosyalizmimizle gidebiliriz.

***

Yurtdışında anladığım “cumhuriyet”in çok zavallı kaldığı ve hala birilerinin padişahlarını özlediği.
Ve artık onlar iktidardaysa cumhuriyeti esas sahiplenmesi gerekenler ortaya çıkabilir.
Yoksa ülkesinde pısırıkça oturup burada bana laf anlatanlardan olmasınlar.

Vancouver - Ekim 2009

(*)"Sevilmeyecek bir yazı" - Ahmet Hakan - 29 Eylül 2009
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12828432.asp?yazarid=131

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder