Sayfalar

7 Kasım 2009 Cumartesi

• Balık Yemi

Evet, burada sabahın körü, işten geldim.
Gazetelere bakıyorum.
Evet, siz daha kalkmadan da bakmıştım.
Sonra tekrar baktım işe gittim. Bakıyorum.
Okuduklarıma o kadar sıkılıyorum ki sıkıntım bir çözüm olmayacak.
Ben de yazayorum.

***
Arının balı şekerden yaptığını düşünür bazıları ve bazı arıcılar bu yüzden arıya çokça şerbet verirler.
Ne kadar etkili bilemiyorum.
Tek bildiğim arı şekeri bal yapmak için değil, bal yapacağı özütü aramak için enerji olarak kullanır.
Bu örnek aklıma ilkokul 3 ya da 4. sınıftan başka bir öyküyü getirdi. (3. sınıf olmayabilir çünkü okumayı-yazmayı tam bilmiyordum. -Ne kadar komik değil mi?- Türkiye'ye dönünce bu kitabı bulup bu öyküyü çıkaracağım. Sanırım iyi bir yazardan kısaltmaydı.)

***
İki adam bir tren kompartımanın da karşılıklı oturuyorlar.
Bir süre sonra tartışmaya başlıyorlar ve kompartımanlarına yolcular toplanıyor. 

Ve tren görevlisi geliyor. Onlara tartışmanın nedenini soruyor.
İçlerinden biri içerinin çok sıcak olduğunu ve kaloriferi söndürmek istediğini söylüyor.
Diğeri ise kompartımanın sıcak olması gerektiğini ve kapatırlarsa hasta olabileceğini söylüyor.
Tartışma yolcuların katılımı ile karışıyor.
İşin içinden çıkamıyor kimse.
Sonunda görevli elini kalorifere uzatıyor.
Ve şunu diyor.
"Kaloriferler zaten yanmıyor."


***
Bir ülke de insanlar bazı şeyleri sanırım amaçlarının temel maddesi görüyor.
Ve onu kullanarak bir şey yaptıklarını düşünüyorlar.
Yani insanlarını balık yemi gibi kullanıyorlar.
Ve “biz” buna “seviniyoruz”.
Alkışlıyoruz.
O bal için değildir. O sadece yolun zorluğunun bir göstergesidir. Zor zamanlarda çıkış içindir.
Nasıl buna seviniriz?
Sanırım ölüme yakın olan siz değilsiniz.
Biliyorum bunu önceden zaten düşünmüyoruz.
Düşündüğümüz de ise geç kalıyoruz.
Bu yüzden insanlar örneğin bir “Serdar Turgut”tan nefret edebiliyor.
Çünkü yazdıkları çok çirkin ve kadınlığa Kürtlüğe hakaret olarak görüyoruz.
Ben görmüyorum ve gerçekten Serdar Turgut’a gülüyorum.
Bence de mizahi bir yan var onda.
Ama o mizah yaptığını sanıyor.
Hayır, Serdar Turgut’un kendi varlığı bir mizahtır ve bize var olduğu yerin zihin altında olanı yazmaktadır.
Serdar Turgut bu kadar protestoya değmez. (Çünkü bu zihinlerini değiştirmez sadece daha altlara iter)
Ama bir zihniyeti size iktibas ettiği için okumalısınız.
Ve onlar bu zihniyeti yaşarken bizim balık yemi olmamıza seviniyoruz.
Kalorifer yanmıyor. Yol kayıp. Ama hala balık yemi olmayı övüyoruz.
Acaba biz de silinen onca şeyin ardından o varmak istediğimiz yolda araçlarımız yüzünden kara mı saplanıyoruz?

İddia ediyorum: hepimizin altında değişik türlerde bir Serdar Turgut yatıyor.

Seks kölesi yapmak, her boku denemek gibi (yaşıyoruz ya o yüzden),  tecavüz edilmek / etmek (bir ara “entelektüel üniversite gençliğimizin “derin” anket sorusu klasiğiydi. Kadınlar tecavüze edilmek; erkeklerde tecavüz etmek isterler diye, şeyimizin altında bu yatıyormuş. Hadi itiraf edin) Sonra sanırım hani şey olmak birey ve bağımsız, özgür ruhlu.
İraden yoksa bir şeyler için sabır gösterip inat etmiyorsan ve istediklerini “kendi” ellerinle yapmıyorsanız; Nasıl olur acaba böyle şeyler? Cidden bilmiyorum. Rahata kaçmayın hemen canım.

“küçük” Serdar Turgut’la yüzleşemediğimiz için protesto ediyoruz.
Ve bir balık yemi bile olamadığımızdan onun için bir şeyler yapmak istiyoruz.
O yüzden birileri ölürken; ne acıdır biz övünüyoruz. (ya da çook entelektüelsek üzülüyoruz, "vicdan" azabı çekiyoruz.)

Yolculardan biri Tren görevlisine.

“Zaten biz de hiçbir yere gitmiyoruz” diyor .

Küçük bir ek;
Serdar Turgut'u güzel göstermek istemiyorum.
Ama onların balık hafızaları içinde yem olmayalım diyorum.
Olmayalım.
Sadece insanlarımızın ölüme gitmesiyle övünmeyelim.
Bununla hiç bir  şey kazanılmaz.
Sadece bizim de içinde olduğumuz o balık hafızası yaşar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder