Sayfalar

11 Ocak 2010 Pazartesi

• Devletin "Kosmik" odasında ne bulundu?

Bornova Bornova 
filmine emeği geçenlere

BornovaBornova filmini çok kötü bir kayıttan izledim. Sanırım son iki dakikası da yok. Olsun filmin bu hali bile içindeki Türkiye ile uyuşuyor. Türkiye'de bir filmin makul korsanı da en fazla bu kadar olur. Daha da kötüsü insanın elinin bunlara bağlı olması. Gidip sinema da izlemek varken.

BornovaBornova cep telefonlarını çıkardığımızda tam benim lise hayatım. Gençliklerini kocamış abla-abileri olmaya çalışarak çirkinleştiren insanlar. Gittikleri mekanlar ne kadar tanıdık. (Kardeşim bütün bilordacularda platin adını mı taşır?) İçi boş aptal imajcılığın -sol, sağ fark etmez- tuhaf kahramanlıkların zamanı. Çok delikanlı kızlar ve oğlanlar. Delikanlılıklarının  ölçüsünü ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Kendi parasını kazanmayan, ailesinden bağımsızlaşamamış bir insan ne kadar delikanlıysa ancak o kadar delikanlılar. Anası-babası kullağını çektimi sesi kısan cinsten. Dışarda delikanlı evde uyuz köpek. Nasıl delilikse?

Orada titreyen bir genç. Kendini ifade etmesi öğretilmemiş / hissettirilmemiş birisi. O içimizden birisi. Sonuçta çok insanı bir duygunun nasıl birisini katil yapabileceğini gösteriyor. Çünkü susuyor. Bir tür güzellikler bekliyor. Çevresindeki her şeyin ne kadar çıkarcı, yalancı, hesapçı, kendini düşünür gördüğünde katlediyor. Etmelidir. Bir ara aklıma gelen şey. Kore sinemasında da tam bu var: Şiddet - Dehşet. Bizim yarattığımız, neden olduğumuz, iki yüzlü bir dünya da; "neden şiddet var, aman tanrım" demek dünyanın en yavşak kaçışıdır. "Sol"cu entelimizin bir liseli kıza tecavüz olayını fantezi olarak gazeteye yazıp sorgulamaması gibi. (Ne kadar korkunç bir şeydir. Ama olmaz diyemiyorum.) Ne kadar tiksinç ve tanıdık geliyor bana. Ben o adamı / kadını işçi direnişindeki haber fotoğrafında görüyorum. Bir şey için "engin bilgisine" başvurulduğu söyleşisinde dinliyorum. Her ne ise o çok derin faaliyetlerin "bilinçsiz" ve "aptal halkını" aydınlatmaya çalışırken görüyorum. Etmeliyiz diyorum. Katletmeliyiz. Yoksa burjuvazi tavşan yetiştiriyorsa biz böcek yetiştiririz. Yetiştirdik. Çünkü bu işin doğası gereğidir. Ve uzun bir hikayedir.

Ve böcekle tavşanın arasında oyuncak olan bir toplam var. Aslında ikisinin kontrolünde de değil; o. Ama O aptal toplum ikisini de yok etmeye hazır. O susan iyilikler bekleyen genç gibi birini gördüklerinde o toplamı onun üzerine salıyorlar. Yok edip kendilerine benzetiyorlar. Benzetiyoruz.

Susan gencimiz artık ağzında her laf çıkan bir taksici oluyor. O acılı liseli kızımızın çok bilmişin önde gideni olması da cabası. Birileri yüzlerine farklı bir şey söyledi mi; kendilerine yapılanı yapmak için dört gözle bekliyorlar. bu modernizmin sorunu değildir. Bu modernliği bile feodal bir ülkenin çıkışsız bir lağım çukuru olmasında başka bir şey değildir.

Modernist toplum umursamazdır, ama feodal toplum çıkarcı, hesapçı ve güçlü olanın adamıdır.
Siz hangisini görüyorsunuz. İnsanlarımız içleri boş otomatik tepkiler veriyor.
Gazetesi, TVsi, entelektüeli hepsi buna çalışıyor. Onları haklı çıkaracak yalan haberi yayınlıyor.
Ah ne desem ki artık. Valiliğin, Emniyet Müdürlüğünün, polisin, ordunun derin kosmik odalarında bunlar yatıyor.
Önce eziyorlar sonra ezdiriyorlar.
Kendileri olamamış insanlara sürekli bunu tekrarlatıyorlar.

ORHAN PAMUK 
KARS versus EDİRNE

Orhan Pamuk Kar romanında "laiklerin" yaptıkların baskından bahsediyordu.
Ama ezildiğini düşündüğü insanlar tam tersi bir noktadaki şehirde ve bütün yollar TVlere ulaşıma açıkken aynen bunu yapmaya çalıştı. Acaba şimdi Orhan Pamuk "Bu NEDİR" diye bir roman yazar mı? Devlet dairlerinde planlanmış kışkırtmalar, gizli operasyonlar. Sanmıyorum. Öteki tarafta "mazlum" var diğer tarafta iyi kötü örgütlü ve "hayır" diyen bir toplam. İnatçı. Bunun sonucunun bedelini (ister eleştirelim, ister sahip çıkalım) fazlasıyla ödemiş insanlar. Biliyorum ki onun aklına sadece "Cinler" gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder