Sayfalar

6 Haziran 2010 Pazar

• bruce lee izleyen niyetler ile onu icra eden keratalar

notos dergisinin blog sayfasında kötü geçen son dergi satışlarından sonra "Neredesin, Ey Okur?" başlıklı bir yazı yayınlanmış. yazı muhtemelen semih gümüş'ün. kimin yazdığı çok önemli değil ama memet fuat'ın yanında yetişmiş birisinin 2010 yılında geçmişteki onca örnekten hiç bir şey anlamayarak yazdığı bu serzenişi çok tuhaf geliyor.  işe yeni başlamış bir insanın hayal kırıklığına benzer şeyler okumak sıkıntı verici.

türkiye'de okurdan çok pazarlamacı olduğunu söylemek suç değil sanırım. notos pazarlamacısı olmadan orada yapamayacağını çok bilmiyor sanırım. bu da "para" demek.

ayrıca türkiye de okumak diye bir düzenlilik yoktur daha çok okumak denilen bir moda vardır. modaya göre okunur yazılır. sonra her on yılda bir bu moda yaşlanan kuşakla alır başını gider. yenileri daha iyi ve gelişkin olanla geldiklerini söyleyerek kendi bayraklarını dikerler. çok bir kimse bu modalar arasında dikey bir okuma yapmaz. bu modalara uymuyorsanız yada ayarı tuturamıyorsanız dışarı düşmeniz mümkündür. uğraşırsanız belki bu modaları belirleyenlerden de olabilirsiniz. bir dönem bu modanın çokta kötü olmayan bir türevini enis batur'lu yky yaptı. şimdi ise fazlası ile dağınık görünüyor.

bu okuma modunu siyaset belirledi, akademi belirledi, yayınevleri ve dergiler belirledi, 'ünlü' yazarlar belirledi, şimdi ise ortada güçlü bir belirleyen yoksa da bir okuma tutarlılığı vardır. bu okuma tutarlılığı kişilerin "okumaya" başladıkları noktadan devam ederek sürüyor. bu okur kitlesi fazlası ile girdikleri kanalların çok dışına çıkamadıkları gibi açıkçası "umut"ta vaadetmiyorlar. okumakla ilgili bir insan / öğrenci  olduğunu düşünüp kendi tercihi ile bir tane bile süreli yayın takip etmeyen insanları barındıran bir ülkeden çok şey beklenmez sanırım. bu tarz insanı fazlası ile bulabileceğiniz bir ülkede yaptığınız işi "saldım çayıra mevlam kayıra" düşüncesi ile yaparsanız bu battığınızın en önemli işaretidir.

darbe sonrası 80 - 90 - 2000'li yıllardan 5 farklı okur tipi bulabilseydik ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilirdi. sabitler her zaman olmakla birlikte dönemin yazarları da bir o kadar vardır. türkiye 2000'lerin başındaki okunan yazarları anımsadığımda bir geçiş vardı. özellikle akademinin yeni keşfettiği yada 90'lardan itibaren zikrettiği isimleri belli bir okur kitlesine sahip olmuştu. ama bu kitle hiç bir şeyi beğenmeme dışında çok az yazıp çizen takip eden insan bıraktı. kitapçılık yaptığımda bunu daha çok gördüm. sevindiğim şey okumayı seven çoğu insan için edebiyat hala önemliydi. okunmamaktan şikayet eden  bir toplam aynı zamanda yeşermeyi yaratacak olan her türlü "bestseller" olayına da karşı çıktılar. onlara çok "kitsch" geldi. sonuçta insanlar okumaya bir yerden başlamalı ve bu her zaman kendinizin bile yer yer anlamadığı zorlandığı kitaptan olmaması kadar normal bir şey yoktur. kimi "çılgın türkler"i, kimi "100 temel eser"i okur.  vahimi ise sıradan olduklarını düşündükleri örneklere karşı çıkanların bir süre sonra onların taktiklerini denemesiydi. fotokopi ile bile yapılabilecek bir işin bu kadar ciddiyete batması yazının yerini aptalca reklam soytarılıklarının alması demekti öyle de oldu.

En nihayetinde niyetimiz değil icraatımız görünür ve genelde icra edilenlerle niyetler arasında olmayan mantıksal bağdan dolayı icraatla batırılmış "iyi" niyetlerimiz denizin derinliklerine doğru yol alır.

bruce lee izleyip onun gibi dövüş sanatlarını öğrenmeye niyetlenirseniz icraanızda aslında bunun öyle olmadığını anlmanızda gecikmez ama zaman geçmiştir tabi. kırılan kol bacak yanınıza kar kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder