Sayfalar

10 Nisan 2011 Pazar

Gündemdekiler

Express dergisi her zaman okunacak birkaç yazı ve/ya söyleşi ile basılır. Nedense dergi bir editörlük görmemiş yada kararını verememiş gibi çıkıyor. Buna rağmen  katılımcıları belli bir çizgiyi tutturabiliyorlar. Sanırım yazı ve yayın kurulu bir şeyler kararlaştırdıktan sonra eldeki malzemeler ile dergiyi toplayıp çıkarıyor. Derginin Nisan 2011 tarihli 118. sayısının barındırdığı başlıklar:

- Ergenokon davası sürecinde tutuklanan gazeteciler
- Vicdani Red 
- HES'lere karşı mücadele dair söyleşiler
- Bilgi Üniversitesi'ndeki porno tartışması
- Kaddafi - Türkiye ilişkisi

Türkiye'nin  en yakıcı sorunu  Ergenekon davasına bağlı olarak yapılan tutuklamalar ve bu süreçler sonrasında oluşan hava ve tartışmalar. Bir arkadaşımın tarifi ile dönem kitap okuma değil süreci takip dönemidir. Hafta da bir kitap okunur, ama günde en az birkaç gazete, dergi, haber portalının takibi yapılır. 

Gündem bu kadar yakıcı iken Express, Ergenokon sürecini takip edenlerin ilgisini çekecek Ahmet Şık yazısı ve İsmail Saymaz  ropörtajıyla büyük bir iş çıkarmış olsa da kapaklarındaki kaos ile hem kendisine, hem de derginin muhtemel okuyucularına bir kötülük yapmış. 

Ahmet Şık yazısı yayınlandıktan birgün sonra Radikal'de, daha sonra da Odatv ve diğer sitelerde yayınlandı. Dergi ise nedense bu mektup-söyleşiyi kapağının ana başlığı yapması gerekirken hızlıca geçmişti.  Mektup-söyleşiyi dergi içinde hapsedip eski 'efsane Express'lerine atıfta bulunmayı istemişler. Biz böyleyiz, biz biliyordukçuluk, insanların özgürlüğünün gasbedildiği süreçte rahatsız edici oluyor. Günün moda deyimi ile dergi 'kamuyu aydınlatmaktan'sa bu işi fazlası ile yerine getirdiğini düşündüğü geçmişine dönüyor. Bu yazıların daha fazla insana ulaştırılması lazımken 'biz biliyorduk' ve 'söylemiştik' atıfı dergiyi sıkıcılaştırıyor. Bugün karşımızda olan keyfi hareket eden, ideolojileri kendinden menkul faşistler değil. İnsanların yerlerinden etmek, amaçlarına ulaşmak için her yol mübahtır diyen bir anlayışın manipülasyonları ile kamu hareketsiz kılınmak isteyenlerdir.

İçinde bulunduğumuz toplumda sağcı-muhafazakar dil ve davranışın; genel hareket noktalarını fark etmemiş bir çok muhalifle deyim yerindeyse kedinin fare ile oynanması gibi oynanıyor. Kendi tarihi ile hesaplaşmaktan imtina eden bir toplumda yaşıyoruz. Bu toplumda muhafazakar bir iktidarın demogojisine inanıp tarihin karanlığında kalmış onlarca cinayetin, adaletsizliğin ortaya çıkarılacağına samimi olarak inanmak; kimi zaman taraf olmak Türkiye'deki -samimiyetleri tartışılmaksızın- kimi muhaliflerin tarihsel bakışlarının ne kadar tecrübesiz ve izafi olduğunu gösteriyor. Yoksa muhalifler için devletli kemalizm, muhalefet geliştirilecek başlıklar arasında en kolay hedeftir. Oysa ciddi bir muhalefet ve aydınlanma isteyen tabu Türkiye toprağına ekilmiş olan nefret siyasetleridir. Bu siyasetler, 'bürokratik-devletli kemalizm' kadar kolay bir hedef değildir. Birçoğu hoşgörü gibi muğlak, iki yüzlü kavramların altına sıkıştırılmış olarak karşımıza çıkmaktadır. 
İnsanların arasındaki farklılıkları sorun olarak gördükçe çözüm de binlerce yılların çürümüş nefret kokan ezberleri olur. sonra da çözümün adı konur: "hoşgörü". Sen "tu-kaka"sın ama bak biz seni affediyoruz derler.
Yaşanan tartışmalarda farklı konumlar alan siyasi özne, kişi ve grupları demokrasi ve özgürlükler gibi güncel siyasette muğlaklaşan kavramlarla tariflenirken kıstası kemalizm, ordu ve laiklik uygulamalarına karşıtlıkta sıkıştıran ve yaftalayan muhafazakar, liberal çevrelerin siyasi etkisinin giderek azaldığı bir dönemdeyiz. Kemalizmin eleştirisine evet, dinin tabularına dokunmaya hayır diyen bu cihet kendisini hedefe yerleştirmektedir.

Türkiye'nin tarihinde bir dönemeçteyiz. Geleceğin nasıl şekilleneceği ise bugün toplumsal varlığından daha büyük bir siyasal gücü ellerinde bulunduranlara karşı vereceğimiz mücadele ile olacaktır. Yoksa ticaretle, yol yaparak ülkeyi kalkındırdıklarını sananlar bütün bedeli bize ve günlük yaşamın debdebesine dalmış olanlarımıza ödetecekler. Aynen 80'lerin icraatlarının bedelini 90'larda yüksek enflasyon, çeteler ve yolsuzluk olarak ödediğimiz gibi.

Yayıncılık, bu fikirleri paylaşılmasa bile bugün siyaset ve hukuk arenasında yaşananlar ile daha fazla emek ve ciddiyet istiyor. Bu emek ve çaba karşılığını çok fazlası ile de verecektir.

----
 Ahmet Şık mektup-söyleşisine buradan ulaşabilirsiniz. Ayrıca sayfada dava ile ilgili diğer yazılara da ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder