Sayfalar

13 Ekim 2011 Perşembe

Haşîşîler: İslam'da Radikal Bir Tarikat • Bernard Lewis

Haşîşîler
İslam'da Radikal Bir Tarikat
(1967)
Bernard Lewis
Çeviren: Kemal Sarısözen
 Kapı Yayınları, Nisan 2005
 
Sahafların, kitapçıların ucuz kitaplar bölümü farklı okumalara sebep olabiliyor. Özellikle ilginizi çekip ama bir türlü yoğunluktan başlayamadığınız alanlarla ilgili kitapları ucuz kitaplar içerisinde görünce insanın eli uzanmadan edemiyor.

Neden İlgi Çeker?

Kendini tek ve doğru olarak ifade eden ortodoks dini inanışın tarih yorumu taraflı (kimi zaman aşağılayıcı) olunca dinler tarihini farklı kaynaklardan okumak ilgimi çekiyor. 
İranlı Haşişiler için çoğulu melahide, tekili mülhit olan Arapça (...) sözcükler kullanılmıştır. "Dinden çıkan, dinsiz" manasına gelen bu sözcük sıklıkla, ehlisünnet dışı tarikatlara, bilhassa da Haşîşîlerin bağlı oldukları İsmailî mezhebine atfen kullanılmıştır.
Tarih Nasıl Anlaşılır?

Kitabı alma gerekçemin tarih dışında nedenleri de var. Son yıllarda Türkçe'ye çevrilen ya da yazılan onlarca 'tarihi roman'da geçen ve bugün 'normal' karşılanmayan olay, yaşantı ve kişiye dair cahilce vurgulamaları dinlemenin de etkisi bunlardan birisidir.
"Haşhaş kullanımı ve haşhaşın tesirleri o dönem de bilinmekteydi ve bir sır değildi; ne İsmaili yazarlar ne de diğer ciddi Sunni yazarlar, tarikat mensupları arasında uyuşturucu kullanıldığını öne sürmüşlerdir."

Ya da tarihsel figürler hakkında atılıp tutulan onca 'çılgın' iddiaya rağmen aslında anlatılan kişinin anlatıldığı gibi bir yaşam sürmemiş olması ihtimali de var:

(Hassan Sabbah'ın) İranlı vakanüslerin aktardıkları, İsmaililerce kaleme alınmış biyografi, sofuluğuna ve dünyevi hayattan elini eteğini çekmişliğine vurgu yapmaktadır.
Peki Hassan Sabbah'ta çılgın olan ne:
... Haşişilerin (Hassan Sabbah'ın) tarihte bir eşi bulunmamaktadır; o da, terörün politik bir silah olarak uzun vadede planlı ve sistematik bir şekilde kullanılmasıdır.
Neden Haşîşîler?

Kelimelerin zaman ile kazandıkları anlamlarını görmezden gelerek bugünkü anlamları üzerinden tarihsel yorumlar, romanlar yazılmaya başladığında işler karışıyor. (1)
 Haşişi ismi dahi Suriye coğrafyasına aittir ve muhtemelen her yöne çekilebilecek bir sözcüktür. Her halükarda hikayeyi çekici kılan, bu isim olmuştur. Önümüze konmuş çeşitli izahatlar arasında kulağa en makul geleni, bunun, tarikat mensuplarının -yaptıklarından ziyade hal ve tavırlarına saplanıp kalınarak- yabanıl inançlarını ve abartılı tavırlarını hakir görmenin bir ifadesi sayılmasıdır."
Yine de yazar eleştirdiği ama kedinin de vazgeçemediği kitabın adını bu "hikayeyi çekici kıl"mak için seçtiği görünüyor. Çünkü yazarında bahsettiği gibi:
"Haşişi sadece Suriyeli İsmaililere atfedilmiş yöresel bir isimdir; İsmaililerin İran'daki veya başka herhangi bir yerdeki kolları için bu ismin kullanımı asla söz konusu olmamıştır."
Oysa kitabın odaklandığı kişilerden Hassan Sabah İran'da Alamut Kalesi'nde yaşamış ve Yeni Davet'çi bir İsmaili'dir. :
Arapça haşiş sözcüğü, aslen "ot" bilhassa da "kuru ot veya hayvan yemi" manasına gelmektedir. Daha sonraları, yalnızca Ortaçağ Araplarının uyuşturucu tesirine aşina oldukları hintkeneviri (cannabis sativa) yerine kullanılmaya başlanmıştır. Daha modern bir sözcük olan haşaş, "haşaş kullanıcısı" anlamına gelmektedir.

Ataların Mirası Ne Kadar Silinir?

Din ile ilgilenmeyenlerin fazla farkında olmadıkları bir şey vardır. Her dinin, resmi bir dili ve milliyeti vardır. Yahudiler kardeşleri Araplardan farklı olarak, Yahudi olmanın sadece kendilerine tanınmış bir kutsal üstünlük olarak yaydılar. Araplar ise bunu ret ettiyse de uygulamada hep böyle olmadı:
"İslam dışı kitlelelere dinlerini değiştirme (ihtida) yoluya hayat bulan İslam'ın yayılışı, sayıları çığ gibi büyüyüen yeni Müslümanların, beraberlerinde, Müslümanlığı ilk olarak benimsemiş olan Arapların hiç de aşinası olmadıkları Hıristiyan, Musevi ve Farsi geçmiş tecrübelerini İslam cemaati içerisine taşımalarına yol açmıştır. Bu yeni Müslüman kitle, kendileriyle aynı dine inanıyor olmalarına rağmen, Arap olmadıkları gibi aristokrat da değillerdi; bu nedenle, hakim Arap aristokrasisinin, kendilerine, aşağı sosyal ve iktisadi mevkiler reva görmesinin yarattığı adaletsizlik hissi, söz konusu kitle mensuplarını mevcut nizamın meşruiyetini sorgulayan hareketlerin tabii birer neferi olmaya itmiştir."
Ataların Ruhu Canlanır mı?

Dine, farklı dil ve etnik kökenlerden her yeni katılım; yeni ve birbirinden farklı onlarca yoruma ve bunların sonucu olarak farklı toplumsal kural-yaşantı ortaya çıkarması kadar doğal bir gelişme olamaz. Kimse atadan öğrendiğini bir günde unutup her şey hakkında kuralları olan bir düzene geçemez. Bu süreçlerin her zaman hoşnutlukla bittiğini ise sadece 'resmi' tarih kitapları ile ortodoks din adamları söylüyor: 'Herkes güle oynaya o dine geçmiştir. Hatta ne kadar aptallık yapıp yıllarca bu gerçeği görmediklerine şaşmışlardır.'
(İsmaililer -Yeni Davet- içerisinde)(...) "mucizevi güçlere sahip olduklarına inanılan ve öğretilerinde din dışı Gnostisizm, Maniheizm ve diğer pek çok Farisi ve Musevi-Hıristiyan öğretilerin harmanlanması olan mistik ve aydınlanmacı fikirlerin yer aldığı, kutsal adamlar -imamilar ve dailer- mezhebidir. Bu kimselere atfedilen inanışlar arasında, ruhun bir bedenden diğerine geçmesi (tenasüh), imamların ve kimi zaman dailerin de Allah mertebesine konulması ve sefahat - her türlü hukukun ve sınırlamların bir kenara itilmesi- yer almaktadır. Kimi bölgelerde -mesela İran ve Suriye'de yer alan köylüler ve göçebeler arasında-, Şiilik öğretilerinin ve kökenleri daha eskilere dayanan yerel mezheplerin ve akidelerin karşılıklı etkileşimlerinden türeyen yerel dini oluşumlar ortaya çıkmıştır."
Belirleyici olan resmi dinsel düzen bunları kendi sistemine uydurmaya çalışsa bile bir yerde bunu önüne geçmesinin sınırları vardır: Özellikle fiziksel olarak ulaşamadığı yerleşim birimlerinde, göçerlerde ve gittikçe kendinde uzağa düşen topluluklarda. Kendisini korumak için geri çekilen her muhalif anlayış için bu fiziksel engeller birer propaganda ve örgütlenme alanına dönüşmeye müsaittir.

Eski Mirasın İktidarı ile Yeni İktidarın Mirası

Yine de derin ayrımlar (mezhepler) çevreden önce dinin otorite merkezinde ortaya çıkan iktidar kavgaları içerisinde ve iktidar özlemi olan grupların faaliyetleri ile başlayacaktır. Bir şekilde bu ayrımlar dinin ordu ve bürokrasisi ile çevreye taşınacağı gibi merkezdeki hoşnutsuzlar ile çevredeki hoşnutsuzların buluşması zor olmayacaktır. Bir taraf kendisine kitle yaratırken, diğer tarafın ise kendi hoşnutsuzluğunun kitlesini güçlendirecek, ideolojik olarak onunda beslemesine izin verebilecek böyle bir ayrım ile organik bir ilişkiye girmesi kaçınılmaz olacaktır. Önce yeni iktidarın miras kavgasına bakalım:
(Ali'nin kızı Fatma soyundan gelen) "Aşırılıkçılarla ılımlılar arasındaki kesin ayrışma, Hz. Ali'den sonraki altıncı imam Cafer es-Sadık'ın 765 yılında ölümünün ertesinde vuku bulmuştur. Cafer'in en büyük oğlu İsmail'di. Kesin olarak bilinmeyen sebeplerle ve muhtemelen aşırılıkçı unsurlarla olan ilişkisi yüzünden İsmail, Cafer'in mirasından reddolunmuş ve Şia, yedinci imam olarak bir küçük kardeşi Musa Kazım'ı tanımıştır. İmamlık, on ikinci imama dek Musa'nın soyundan gelenlerin elinde kalmıştır. Şia'nın çoğunluğu, 873 yılı dolaylarında ortadan kaybolmuş olan on ikinci imamın "beklenen imam", Mehdi olduğuna bugün dahi inanmaktadır. 
Burada ayrıntılandırılması gereken dine katılan eski yapının iktidarının (-odaklarının) yeni yapıda görev almak istemesi ve bunu bir şekilde ifade edecek bir yol arayışı ile ilgilidir. Dışlanma ile sonuçlanan her arayışısın  hegemonyanın dışına çıkamadığın da hegemonyanın ideolojik argümanlarını zayıflatma ve kendi argümanlarını güçlendirmeye çalışacaktır. Bu da:
"İsmaililer (...) Uzunca bir süre kendilerini gizli tutmuş olan topluluk, gerek bağlılık ve örgütlenme bakımından, gerekse de entelektüel ve duygusal bir çekim merkezi olmasından, rakiplerini geride bırakan bir mezhep kurmuşlardır. (...) Dindar kesimlere göre İsmaililer, gerek ananei gerekse hukuk bağlamında en az Sunniler kadar Kur'an'a itibar etmektedirler. Entellektüel kesimlere göre ise kadim, bilhassa da yeni-Eflatuncu düşünce temelinde kainata felsefi bir izahat getirmişlerdir. (...) hoşnutsuz kesimlere göre de, mevcut nizamı ortadan kaldırıp yerine imam önderliğinde yeni ve adil bir toplum inşa edebilmek için geçek bir imkan sunabileceğine inanılan, örgütlü, yaygın ve kudretli bir muhalefet hareketinin cazibesini uyandırmışlardır."
Mirasçıların Yol Ayrımı
(Mısır'da) Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fatima'nın soyundan gelmelerinin bir ibaresi olarak, kendilerini Fatımiler olarak tanıtan yeni bir hanedanlığın temeli atılmıştır.
(...)
969 yılında (...) Fatımi liderler, eski hükümet merkezi Fustat yakınlarında, imparatorluklarının başkenti olacak Kahire adlı şehri ve inançlarının kalesi sayılacak el-Ezher isminde bir cami-üniversite inşa ettiler. 
Her ne kadar mirasçılar arasındaki ayrımlar yine kendi mirasları hakkında görünse de yukarıdan izlendiğinde ayrımın genetik kimi özellikler barındırdığını görebiliriz. Süreç ile oluşan ayrımlar sadece iktidar mücadelesi içerisinde birilerinin tutulması değil, sahip olunan mirasa göre gelişmektedir.  
(İsmaili gruplar) Birkaçı haricinde tümü, yıkmaya güçlerini yetmediği bir devletin ve nizamın güçleri tarafından bozguna uğratılmışlardır. Nadiren başarıya ulaşmış olanlar (...) iktidarın zırhına bürünüp islam cemaatinin muhafızlığına soyundukları anda, bizzat kendi taraftarlarına sırtlarını dönmüş ve bu kimseleri ortadan kaldırmışlardır.
(...)
Suriyeli ve İranlı Nizari İsmaililer, gaspçı saydıkları, Kahire'deki son Fatimilere asla bağlılık duymamışlardır.
İsmaili taraftarları kabaca söylersek Araplar ve Diğerleri olarak ayrılmıştır. İktidara gelen Fatimiler ile diğerlerinin arasına giren ataların mirasıdır. Sonuç olarak yolları ayrılanlar miraslarını yaşatmaya çalışacaklardır. (2)

Küçük Bir Ek

Dine katılan her halkın atalarının ruhunun bir süre sonra canlandığını söylemek zor olacaktır. Ancak kimlerin de canlanmayan atalar kimilerinde canlanmasına sebep olacaktır.
"Türkler sarsılmaz bir askeri güce sahiptiler; dini ekollerinin ortodoksisi karşısında herhangi bir ciddi karşıt fikir kalmamıştı. Lakin başka taarruz usulleri mevcuttu ve İsmaililik yeni biçimiyle, Selçuklu devletinin bünyesinde barındırdığı kalabalık bir tatminsiz kesimin önüne, yeni ve sağlam  bir başkaldırı stratejisiyle desteklenmiş görkemli bir ortodoksi eleştirisi getirmişti. İsmaililiğin eski daveti muvaffak olmamıştı; Fatımi imparatorluğu can çekişiyordu. Bir yeni davete ve yola ihtiyaç vardı. Tam da Hasan Sabbah isimli devrimci deha, bu ihtiyaçlara cevap olmuştur."
Hassan Sabbah ve Miras'a Eklenen Davet

Yol ayrımı ile kendi başlarına kalan ve mücadele etmek zorunluluğunda olan her grup ideolojisini yeniden kuracaktır. Gruplardan belli bir mirasının iktidarı için mücadele edenler: Miras ve kazanılanlar ile hedeflerini sadece geçmişten gelen ve aynı dil kökenine sahip halk ile sınırlamayacaklardır. Bu sefer miras başkalaşmış ve kendi evrensel ilan etmiş olarak güçlenme mücadelesine girişecektir.
"Orta Asya'dan Orta Doğu'ya göç etmiş Türkmen boylarına dahi nüfuz edebilmiştir."
Ayrıca belli bir uzlaşı sonucu oluşmuş her bir yorumdaki yabancı öğeler atılacağı gibi yerel bir dil ve yorum ortaya çıkacaktı.
"Yeni Davet'e ait dini eserlerin bir kısmında, Fatımi ilahiyatının sofistike kentli entellektüellerinin tersi istikamette, köylü diniyle özdeş tutulan pek çok büyü unsuruna rastlanmaktadır."
Hassan Sabbah'ı öne çıkartan sistematik bir düşünceden daha çok sistematik bir örgütlenme kurmasıdır. İran ve Suriye'nin her yanına yaydığı adamları ile suikastlar örgütleyecektir. Örgütlediği toplamın gözü karalığı ve eylemlerindeki acımasızlığı korkulan bir şöhreti olacaktır.
"... İsmaililer, bir yemin ve kabul olunma sistemine ve mertebenin ve bilginin belirlediği bir hiyerarşiye sahip gizli bir cemiyet meydana getirmişlerdir. Müritleri ser verip sır vermemiş olduklarından, haklarındaki bilgimiz bölük pörçük ve içinden çıkılmaz kalmaya mahkumdur."
Bununla birlikte yeni katılımlar için çevreye elçiler göndermek ve insanları davet etmek gerekmektedir.
Tarikat örgütlenmesi için kullanılan en yaygın tabir, "çağrı" veya "vaaz" manasına gelen da've'dir (Farsça'sı: Davet); temsilcileri,  'dai'lerdir.(...)Cezire (ada) kelimesi, dainin başında bulunduğu coğrafi veya etnik nüfuz alanını belirtmek için kullanılmaktadır. Diğer islami tarikatlarda olduğu gibi İsmaililer de, dini liderlerine Arapça'da şeyh, Farsça'da pir diye hitap etmektedirler. Tarikat mensupları için sıkça kullanılan tabir ise refik (yoldaş)'tır.
Örgüt yapısı kaçaklara karşı da kendi önlemini almıştır:
İsmaili öğretisi, özü itibariyle , serbestliğe mahal vermemektedir. İnsanın talimin, yani yetkin öğretinin izinden gitmekten başka seçeneği bulunmamaktadır.
Yenilirken
Merkezi otorite karşısında dağlara çekilen İsmaililerin sonunu halifelik değil Moğollar getirmiştir. Alamut Kalesi teslim alınmış, İsmaili arşivleri ve kütüphanesi yok edilmiştir. Peki geriye ne kalmıştır:
Katillere yakıştırılan ve kabaca "sofu" manasına gelen fedai tabirini de yine İsmaililer çıkartmıştır ve günümüze dek muhafaza edilebilmiş ilginç bir bir İsmaili şiirinde, bu kimselerin cesaretlerinden, sadakatlerinden ve kendilerini hiçe sayan adanmışlıklarından bahsedilmektedir.
Türkiye'de birbirinden farklı inanışların iz ve ayrıntıları görebiliriz. Kimi nazik durumlar bu konuları araştırılmasına kolay kolay olanak vermiyor. Türkiye toplumunun ne kadar Türk, dindar olduğu konusunda ilginç sonuçlara erişeceğimizi düşünüyorum.
"İsmaili inanışın manevi kavram ve yaklaşımları, İran ve Türk tasavvufuna ve şiirine alttan alta, dolaylı yollardan tesir etmeyi sürdürdüğü gibi, 15. yüzyılda Türkler arasında patlak vermiş olan derviş isyanındaki, 19. yüzyılda İran'da patlak vermiş olan Babi ayaklanmasındaki devrimci mehdilik çıkışlarında da İsmaililikten esinlenmeler fark edilebilmektedir."
 13 Ekim 2011
--- Dipnotlar ----
(1) En ilginç örneklerden birisi sevişme eylemi hakkında olandır. Eskiler muhabbetine doyum olmayan, atıştıkları arkadaşlarını "biz çok sevişirdik" ile anlatırken günümüzde bu kalıp farklı anlamlara gelecektir. Orhan Kemal, Sait Faik'i anlatırken vurguladığı sevişme eylemi eski anlamı içrektir.Orhan Kemal, Sait Faik'i Anlatıyor. 
(2) Kitapta anlatılanlar ile oluşturduğum ayrışmalar tablosu:
_____________Ali Taraftarları_____________
.......||.....................................................||..........
On İki İmam...................................... İsmaililer..
(Musa Kazım Taraftarları).......(İsmail taraftarları)
.............................................................||...........
...................Fatimi iktidarında oluşan ayrılmalar...
..........................||....................||..................||.....
..........................||....................||.............Dürziler
...................Nizari'ciler.......Musta'cılar................
.................(Yeni davet).....(Eski Davet)..............
_____________________________________ 
 (*) Bütün alıntılar kitaptan yapılmıştır:  
Haşîşîler: İslam'da Radikal Bir Tarikat -  The Assasins: A Radical Sect in İslam, 1967 - Bernard Lewis - Çeviren: Kemal Sarısözen - Kapı Yayınları - 1. Basım - Nisan 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder