Sayfalar

11 Ekim 2011 Salı

Şeytan İni'nden çıkış

Bir kutu alıp içine filmler doldurmaya başladığımda hangi filimleri seçeceğimi pek bilemiyordum. Öyle ya da böyle başarılı yapıtları toplayıp izlemeliydim. Zamanımı boşa harcamamalıydım. Gittiğim çoğu filimde gördüğüm "bu da ne ya!!" diyen insanlardan olmak ve sürpriz yaşamak istemiyordum. 
İnsanlardan bir çok filim önerisi aldım ve çoğunu izledim. Ağırlıklı bir kısmını sevmiş olsam bile kendi filimlerimi genelde aralarda buldum diyebilirim. 
Türkiye'de bir çok filmi izleyebilir ve bulabilirsiniz. Yine de  farklı-bilinmeyen başarılı filmlerin yayılmasını sağlayacak kişilerin aynı filmlere (yönetmenlere bile değil) kilitlenip kalmış görürsünüz. 
Beğendiğim bir filmin yönetmenin diğer filimlerini de izlemeye çalıştım. Her yönetmen için bunu gerçekleştirebildiğimi söylemeyeceğim. 
Tezgahtarlar (Clerks) Vancouver (Kanada)'da izlediğim bir filim beni fazlası ile sevindirmişti. Bu film muhtemelen kuzeyin kuzeyinde bir şehirde yaşayan muhalif eğilimli iki tezgahtar ve çevrelerindeki insanlar arasında geçiyordu. Tezgahtarların bir günü içerisinde olanlar ve dönemin gençlerini tanımak ilgimi çekmişti. Dönemin modası, saç kesimi, günlük dilleri, konuştukları konular, takıntıları ile o film "Clerks"ti (1994, Yön: Kevin Smith). 
Kevin Smith çok az bir para ile çektiği bu filmin ikincisini de çekti. Evet, izlemedim. 
Şeytan İni (Red State, 2011)...  Filmden Sonra...Haftada bir filme gitme arayışı içinde filim bakınırken Kevin Smith'in yeni bir filmine rast geldim. Afişi korku filmi formunda görünmesine rağmen Kuzey Amerika'da onlarca küçük örneğini görebileceğiniz tarikatlar üzerine olduğu belliydi. Aklıma 21 Gram (2004, Yön: Alejandro González Iñárritu) gelmedi dersem yalan olur. 
Yönetmen filime sanki kendi açmazlarını da taşımış. Böylece belli bir tehlike oluşturana kadar bu tarz yapılanmaların gelişiminin nasıl gözardı edildiğini ve ardından nasıl ortadan kaldırıldığını irdelemiş. 
Filmin içerisinde eşcinsellere karşı olup kendileri de eşcinsel olan tarikat üyeleri gibi sıkıcı bağlantıların olmayışı ve tarikat liderinin 'samimiyeti' filimin anlatım gücünü arttırmış. Hem tutucu bir tarafı, hem de serbestlikte sınırını bilemeyen gençleri de vermesi ile 'Amerikan toplumunun sınırları neresidir'i gösterebiliyor. 
Filmden Sonra YoldaEşcinseller, evrim teorisi, ateistler, solcu kurumlar, akademideki kimi hocalar, yazarlar, sanatçılar ve aklınıza gele(meye)cek onca yere ve kişiye karşı bir propaganda sürecini örgütleyen benzer küçük dini (kimisi milliyetçi grupların) web sayfalarını internette rahatça bulabilirsiniz. Hiç gitmedikleri ülkelerin dillerinde bile web sayfaları hazırlamayı ihmal etmezler. Genelde ciddiye alınmazlar. Bir kısmının bariz soğuk savaşın karşı propaganda büroları olduğunu kullandıkları dilden bile anlayabilirsiniz.
Amerikan toplumunun eğitim sistemi ve liberal uygulamalar içerisinde bu tür küçük dini gruplar kendilerine yer bulabiliyor. Bizim ülkemizden kimi tarikatlar da onlara katılabiliyor. İngilizce dil kursu için yazıldığım yarı devlet destekli göçmen okulunda bile hocaların konularda işlediği bu tür dini gruplar oluyordu. Çünkü ortalama ayda bir bu gruplara ve kiliselerine dair haberler yayınlanıyordu. Bir kaç ders boyunca 39 karısı ve sayısız çocuğu olup Kanada içlerinde yaşayan bir tarikat lideri hakkındaki haberleri işledik. 
***
Bir gün çalıştığım işyerine gelen yaşlı ve bayağı atletik görünen Polonyalı dinci bir adamın saçma dini propagandasını dinlemek zorunda kalmıştım. Benim geldiğim ülkeyi öğrenince çirkinliğini (aynen bizdekiler gibi) ortaya çıkarmaktan gocunmadı. Elektriği Hırıstiyanlar bulmuş, Ay'a onlar gitmiş, bir çok buluş onlarınmış ve ben niye Suudi Arabistan'a gitmemişim. Bu adamı dinleyince Türkiye'deki dincilerin neden İslam bilim tarihi gibi tuhaf şeyler hakkında müze çalışması yaptıklarını iyi anlıyorsunuz. Çünkü bilimsel başarılar, bilimsel düşünceye düşman olan dinlerin bile sidik yarışı alanına dönmüş. Tersi bir durumu arkadaşımla içkili gittiğim Pakistanlıların işlettiği dükkanda yaşadım. Ülkemi öğrenince alkol almış olmam onlara bayağı dokunmuş olmalı ki dinimi(!) sorgulamaya kalktılar. Çünkü dinciler dünyadaki insanları kendilerinden olan ve olmayanlar olarak görürler. Bir ülke müslüman yada hıristiyansa onlarındır ya da değildir. 
Radyoda programa katılan kendi vatandaşımın neredeyse yüzyıl önce çökmüş olan Ottoman Empire'ı hala yaşayan bir ülkeymiş gibi anlatmaktan geri duramayışını dinledim. (Aklıma Borat filmi geldi.) Tanıştığım cahil 'Türk'lerin (hatta diğer müslümanların) Mustafa Kemal'e küfretme fasıllarını dinledim. Tabii kimi kaçak solcularımızın da onlara nasıl destek verdiklerini söylemeden geçemeyeceğim. Daha onlarcasını da geçiyorum. Bu kadar insanı 'ideolojik' olarak besleyen onlarca dini tarikatı çevrenizde görebilirsiniz. 
Filmin ardından bunca şeyi düşünmek, sıkıcı geliyor. Oysa, Rutkay Aziz doğru diyordu: "Dünyada en korkulacak şey eyleme geçmiş örgütlü cehalettir" ve bunlardan sürüsüne bereket bulabilirsiniz. Hepsi de cennete gidecektir. 
09 Ekim 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder