Sayfalar

4 Aralık 2011 Pazar

Ş A Ş T I M ... / Vural Önsel


almanya'ya işçi göçünün ellinci yılına

Ş A Ş T I M ...

Makinaların insan hizmetine girişinden bu yana teknolojinin en son bulguları ile donanmış modern insanı çalıştırma metodunu ve disipline girmiş kendi yöntemleri ile birleştirip uygulama alanında üstün başarı kazanan firmamız çıkardığı mamüllerle kısa zamanda tanınmıştır. Şimdi verimi arttıran bir hız ve tempo ile daha olumlu bir yönde gelişmesi için mevcut iş gören sayısı kifayetsiz olduğundan yabancı işçi isteklerimizin acilen karşılanmasını rica ederim. Diyordu. Telefonda. Karşıdaki ilgili de efendim daha bu yıl iki ayrı posta halinde beş yüz baş iş gücünü hemde yıllık kontratlı olarak gönderdik. Diğerlerini de istek halinde Balkan ve Akdeniz Memleketlerindeki ilgili bakanlıklara yazmış bulunuyoruz. Zannederim yeni yıla kalmadan onlar da bu ihracaatı yapacaklardır. Bir ithal etmek için gerekeni yapıyoruz. Emin ve müsterih olabilirsiniz. 
---oo0oo--- 
- Emin olasın ki o Yugoslavla leeh düştüler.
- Yok la
- Vallah
- Nasıl oldu la, onlar manda kimi adamlar
- Ula bize manda, manda söker mi oğlum biz kimiz!
- Tabii ola biz kimiz dedi. Aşağıda yatan Recep de kalktı
- Aa bakayum ne pişireysun
- Çay
- Uuy anam çay mı dedun da
- Ben de içeyum ha o çaydan
- İç o gadder çokkine
- Ne deduydunuz siz konuşaydunuz da
- He, biz dedim ki Türküz oğlum, gözünü aç aha bele bağa bak bi yol. Heç bizde sizden aşağı galacak göz var mı?
- Ne oldu da anlameyrum, kime dedu, kim dedu?
- Ula biz dedimi o Yugoslafnan o Yunana dedim
- Ne dedun da?
- Dedimkine, biz sizden aşağı kalmak yukarı çıkarıh ondan kellide ahordu bin kere, bin ikiyüze çıhardım malister geldide aha, elini nah omuzumun başına koyup pırava ola Türk dedi mana.
- Vıyy anacuğum bin iki yüz mü yaptın da sen mi yaptın?!..
- Heye, men özüm yaptım yek başıma
- Ne yaptın da .........in anamuzu verdim pabucumuzu elimize.
- Ben buraya çelduğumda ha bu pok yiyen akord yediyüzdü da geçen yıl bin oldu. Şimdide bin iki yüz oli nasıl iştir bu anlameyrum. 
---oo0oo--- 
Altı kişi kalıyorlardı firmanın yurdunda. Küçük sekiz metre karelik bir odada. İkişer ranzalık karyolalarda yatıyorlardı. Adam başına yetmiş mark ödüyorlardı firmaya. Tek göz oda için dört yüz yirmi mark. Ertesi gün Yugoslav bin ikiyüz yirmi yaptı. O gün ondan teslim alan Yunanlı 1225 yaptı. Alman geldi ondan teslim aldı. Daha bir hafta olmamıştı 1225'e çıkmıştı akort ne kadar çalıştıysa da o gün akordu çıkaramadı. Diğer Almanlarla da konuştular. Ah bu auslenderler dediler. Ah. Eşşek bunlar resmen eşşek.
Sabahleyin Alman Türk'e teslim ettiği makineyi, öğleden sonra gelen Yugoslav Türk'den teslim aldı. 1250 sabahleyin akort meyisteri yeniden akort tutmuş 1250'ye çıkarmıştı akordu. Hıh dedi Türk nasıl yetişindi bakayım. ............ Yugoslav şaşırdı, işten atarlardı akordu çıkarmasa daha çok çalışacaktı. Kan ter içinde kalmıştı ama ilmini de öğrenmişti artık. Makina ışık gölge oyununa göre yapılmıştı. Ne kadar seri çekersen o kadar seri çalışıyordu makina. İki saat böyle çalıştıktan sonra makina hep aynı tempoyu muhafaza ediyor daha süratli olursan o da süratleniyordu. Yugoslav güldü. Ula Türk dedi, sen sabah bak bakalım görürsün akşam postasında Alman yine şaştı kaldı dün sabahtan bu yana akort 125 fazlalaşmış yani 1350 olmuştu. Dondu, istavroz çıkardı, makinaya baktı, yoo makina yine eski bildiği makineydi. Arkadaşlarına söyledi, mistere söyledi, ne ettti o gün de akortu çıkaramadı. Sabahleyin çalışmış bir kişi değil cenkten çıkmış, bir mağlup gibi zor sürükledi arkadaşları.
---oo0oo--- 
Türk fena kızdı. Sağdan daldı bir saat öyle, ortadan olmadı, soldan bir saat sonra o da Yugaslov'ın kendine nasıl yetiştiğini anladı. Bu kez artık kimse tutamazdı onu. Gece makineyi öğrenmeye hasretti çoğunu. Yağ bidonuna, volan kayışına su hortumuna ayrı ayrı komut verir gibi çalıştırdı ve sabaha doğru nihayet istediğinden fazlasını öğrenmiş olarak ve akordu 1350'ye çıkararak teslim etti. Yugoslav da şaştı kaldı. Lan bu Türk'de keramet mi var demeye başladı. Çalıştı, nihayet o da malı soğutacak fasılayı vermeden 1400'e yükseltti. Firmanın yönetici Müdürü geldi akort meisterini azarladı. Atölye şefine çıkıştı. Forarbeiter'i payladı, Alma işçileri tersledi, çekti gitti. Meister'ler şaştı. Bu nasıl işti ki bir haftada 1000'den 1400'e çıkan bir akort mal verebiliyordu. Yunanlı teslim aldı çalıştı. Bir ara meisterler geldiler yeniden makineyi ayarladılar, kontrol ettiler yooo makinada bir bozukluk yoktu. Her şeyi tamamdı. Tekrar şaştılar. Gece postasına devredip gittiler. Alman 1400'ü görünce dili damağı uçukladı. Kıpırdayamadı, meister'i geldi çıkıştı. Ne bakıyorsun alık alık, çalışsana!..
- Efendim akort 1400, meister iyi ya çıkar işte, ya ne olacaktı, 400 mü dedi. 
Alman çalıştı, düşünüyordu da; 700'dü geçen yıl akort. Evet tam 700. Bu yıl iki misline çıkmıştı. Hem de son üç haftada, birden bire arttıkça artmıştı. Nedenini anlayamıyordu. Çalışmaysa işte çalışıyordu hem kendi vatanında idi. Öbürleri gelip geçici idilar, ama patron onlara hep rest çekiyordu. Çalışmazsanız çıkar gidersiniz beyenmeyendurmasın efendim kimseyi zorla çalıştırmıyoruz. Sadece yabancı işçilerİ çalıştırsam bana yeter diyordu? Yeni evlenmişti, borçlu idi, mecburdu. Mobilya, televizyon, çamaşır makinesi, fırın, araba, vs taksitle almıştı. Hızla, canlabaşla çalıştı, gözleri karardı, bir ara düşecek gibi oldu yanındaki çalışan tuttu kendini o gün de akordu çıkaramadı ne işti anlayamıyordu. 
Bu Türk'de muhakkak bir keramet vardı. Muhakkak. Yoksa işte o da çalışmıştı hem de ne çalışma. Ölümüne! Takatı kalmamıştı artık. Azizler mi yardım ediyordu ona nasıl olabilirdi başka!?.. Dua etti. Tövbe ve istavroz çıkardı ııh. İmkansız yok. Bir haftada böylece geçti. Ertesi hafta Alman hastanelik oldu. Aklını kaçırayazdı. Ona geçmiş olsuna gittiler. Alman sordu akort? Yugoslav 1600 dedi, Alman yatakta inledi, debelendi, kalktı, Yugoslav'ı kolundan tutup ha ......... tir çekti. 
Yugoslav'da, Yunanlı'da, Meisterler de şaştı. Mecburi akordu 1800'e çıkardılar. Artık nefes almadan çalışmaya girmiş, öyle bir zora koşulmuşlardı ki ne Yugoslav, ne Yunanlı 1700'ü geçemediler. Bir hafta ikisi de hastanelik oldu. Ziyarete gittiler. Geçmiş olsun dediler. Adamlar sordu. Akort.. 2100 dediler. Yugoslav fenalık, Yunanlı baygınlık geçirdi. 
---oo0oo--- 
Meyisterlere kızdı yönetici, Forarbeiti payladı. Almanları azarladı geldi Türk'ün elini omuzuna koydu. Bıravoo dedi. Sana 10 fenik zam yaptım. Saatına ha gayret daha çok aferin bıravoo Türk'e dedi gitti. Meisterlerin aklı almıyordu. Forarbeiter'in zaten çoktandır kendisi ile konuşurken bu insan değil, insan üstü bir varlık gibi görmeye başlamış saygılı ve biraz da korkuyla bakar olmuştu. Bu adama azizler yardım ediyor, diyordu içinden. 
---oo0oo--- 
Çay mi dedunuz da ha ben içeceğum dedi. Aşağı atladı öbürleri anlatıp gülüyorlardı.
- Gardaşım aha böle tam 2200 yaptım. Vallah Folarvadın gözleri partladı, o saat düştü bayıldı.
- Ne yaptun ne yaptun?!..
- 2200 yaptım men özüm, yek başıma, bize kim derler be hıı?
- Uu desene ...... tin anamizu verdin papuçu elimize da! 
---oo0oo--- 
Telefondaki ses
Yabancı iş gücü isteklerimizin acilen karşılanmasını istirham ederim diyordu. Verimi arttırıcı bu ithalin artırılması. Zaten, kaç kalem mal talep ediyoruz! Beş yüz baş karşıdaki ses ithal mallarınnın son yıllarda biraz güç karşılandığını ancak Akdeniz ve Balkan ülkelerinden talep yapıldığını onlar da istenen evsaftaki malların gönderilmesi için ellerini çabuk tuttuklarını beyan ediyordu. Müsterih olunuz. Emin olunuz diyordu. 
---oo0oo--- 
- Emin olsanki aha böle hepsi dondu kaldı.
- Yoh la.
- Hee vallah
- 2400 ki yapanda akordu herifler bırahtı, gaçtı, meister bayıldı, atölye şefi aklını kaçırdı. Şaştım gardaşım, mende şaştım, ne işti öbürünün yerine de çalıştım 2600 ettim. Öbürünün postasında da iki bin sekiz yüz ettim.
- Ne ettun, ne ettun
- 2800 etmişim men özüm yek başıma. Ola oğlum bize kim deyifler be, hele inciyatım, be bir de sabah gahtım mı, di sen gör artıh meni kimse tutamaz.
Yattı, ertesi sabahleyin çay demlenmişti, ama Hınıs'lı Rüstem bir daha kalkmadı. Laz ağlıyordu. Herkes Rüstem ölmüş diyordu. Şaşıp kalıyordu. Nasıl olur? Ölmüş he. O mu? diye şaşıp kalıyorlardı.
Çarpım Tablosu  1974  Vural Önsel  Şark Matbaası

Vural Önsel ile ilk kez 
Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler 
Ansiklopedisi'ni okurken karşılaştım. 
Daha sonrada yine kimi dergilerde de gördüm. 
Kendi bastırdığı bir kitap olduğunu biliyordum. 
Okuduğum yayınların birinde kapağını da görmüştüm. 
Kitapçılık günlerimde kuytu bir kitapçıda 
en üst raflardaki tozlu kitapları elden geçirirken şaştım. 
Beklemediğim bir anda o kitabı bulmuştum.
Kitapta Almanya anılarını öyküleştirerek anlatmış. 
Kitap sonuna koyduğu fotoğraflar, 
dilekçe kopyaları ile kendi mücadelesini anlatmış. 

Almanya'ya işçi göçünün 50. yılınnda,
kitabın ilk öyküsü olan Ş a ş t ı m ...'ı
ekleyerek bir katkım olsun istedim.
Bloga eklemekte yetmeyecek sanırım.


Vural Önsel' 13 Mayıs 1975 tarihinde başbakanlıktan çıkan
Demirel'in burnuna attığı yumruk ile meşhur olmuş.
"Halkın yumruğu bu" diye bağırıyormuş




Sağcılar onu Chp adamı olarak suçlarken
o kendisini bir devrimci (THKP'li) olarak tanıtıyordu.



Bu tarih öncesinde ve sonrasında adli sebeplerden
bir çok kez cezaevine girip çıkmış.



Sonra kendisine ne olduğu pek bilinmiyor.
İnternet üzerinden kimi çarpıtılmış bilgilere ulaşılıyor.
En son 1980'de yine adli bir olaydan cezaevinde görünüyor.



(*) Haber görselleri 14 Mayıs 1975 tarihli Milliyet gazetesinden alınmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder