Sayfalar

24 Aralık 2011 Cumartesi

üç filim birden: "kavuşursan meşk olur, kavuşamazsan aşk olur"

I.
Hayatı çalışarak geçen bir arkadaşım, ekonomik gidişin sağlıklı görünmediğini söylediğin de düşüncesini binlerce sayfalık kitaplara, dinlenmiş uzman görüşlerine dayandırmıyordu. Onlarca kriz geçirmiş bir ülkede yaşamanın öğrettiklerinden kimi çıkarımlar yapıyordu. 
II.
'Devrimci tip'lere özel bir alerjisi olan arkadaşım, izlediğimiz filimdeki devrimci karaktere: "Böyle devrimci mi olur" diye söylenmeye başladı. Çok hazzetmediği, klişeleşmiş devrimci kişilikleri savunmak ihtiyacı hissediyordu. Saçmalık devrimcilikte değil herhangi bir insanın durup dururken biranda hiçbir ön-iz vermeden değişen cinsel tercihleriydi. Evet, arkadaşım her dönüşümün altında olabilecek arzuları yorumlamaya girmemişti. Sadece o güne kadar şahit olduklarından böyle bir insanın olamayacağını söylüyordu. Olsa idi bu sefer bu konumda olamayacaktı. Filimin saçmalığı buradaydı. 
III.
Ceylan'ın son filimini izleyen arkadaşım filimdeki küçük memurlara takılmıştı. O küçük yaratıkların "komşuda pişer bize de düşer" hesabı kadının işlerini nasıl yaptıklarını anlatıyordu. O sahneler özellikle dikkatini çekmişti. Çünkü böyle bir gerçek vardı: İki ile üçün hesabını yapan, namusculuk taslayanlar. 
IV.
Her zaman her şey hakkında  bu kadar sağlıklı tespitler olmuyor. Eğer izleyici filmin karakterlerinden birisi ile kendini özdeşleştiriyorsa veya herhangi bir bağ görüyorsa filmi 'beğenme' olasılığı artıyor. Yanlışlıklar, eksiklikler ve çarpıtmaları görmezden gelebiliyor.
Gelecek Uzunu Sürer, 2011
Yönetmen/Senaryo: Özcan Alper
İyi niyet, ah iyi niyet! Ne zaman dertlerimize merhem olacaksın, ne selim hastalıksın sen!
Gelecek Uzun Sürer filmini dinledim. İzlenecek tek şey zulmü görmüş Kürt insanlarının paylaştıklarıydı. 
Filimin gerçek alıntılar dışındaki kurgusu evcilik oyununa dönmüştü. Evcilik oyunlarının o "Sen serseri, ben doktor, o da kötü adam" kurgusundan ileri gidemiyordu. Birisi "Ayşe n'olcek" diyordu: "O da hemşire olacak, doktorun aşkı". Arada dramatik kompozisyonu güçlendiren hemşire hanımın serseriye aşkı olacaktı. Bilemiyorum kaç hemşire aşkının peşinden elinde iğneler ülkenin bir başka şehrine göçerdi. 
Kurgu ile gerçeğin bağını kurmaya çalıştığımız da ortaya çıkan komposizyon: bir haber fotoğrafının ayrıntısında görünen bir insan uzvunun kadraj dışındaki alanının yönetmen/senarist eliyle tamamlanmasına benzer.  
Edindiklerimiz, yetilerimiz ve yeterliliğimizin belirlenimi altında olan bir çizimdir bu. Yönetmen/senaristin gerçekçi olması şartı yoktur, ama gerçekleri bir tarafın bildiğinden daha fazlasıyla bilmek mecburiyetindedir.  Bizatihi 'iyi niyet' çokça düşündüğümüz o olumlu sonuçları doğur-a-mayabiliyor. Şayet doğurursa halk dilinde buna şans-kısmet diyoruz: Atıyoruz ve nadiren tutuyor. 
İnsanları bir yerden bir yere sürükleyen şeylerin nedenleri başlı başına bir film konusu olabilecekken. Sürüklenmeyi geçtik, öldürülmelerinin bile bir evcilik oyunun kurgusundaki kadar bile yansımayışı acıdır.
Aşk ve Devrim, 2011
Yön: Serkan Acar, Sen: Serkan Turhan
Devrimcilik: Bir bıçak kemikte sanatı 
1999'da İber yarımadasından yayın yapan yabancı kanalların birinde belgesel izliyordum. Dilini anlamadığım belgeselin bir yerinde hapishaneden serbest bırakılan siyasi mahkumlar gösteriliyordu. İçlerinde birkaç yaşlı adam zafer işareti yapıyordu: Tuhaftı. Oysa çevremizde yaşlı insanlar içerisinde politik düşüncelerinde devrimci/sosyalist olan neredeyse hiç kimse yoktu. Görünen herkesin cezaevinden elinde bir bavulla sessizce çıktığıydı. 
Süreğenlilik Türkiye sosyalist/devrimci hareketinin en büyük problemlerinden birisiydi. Mücadelenin içindeki insanlar bile bir on yıl önceki mücadele hakkındaki bilgilerini zamanında da çok güvenilir olmayan kişilerin/kurumların çalışmaları ile öğrendi. Sonuç ise ne kadar yamuk tip varsa devrimcidir; komik, klişe bile değildiler. Evet, hepsine atfedilen tuhaflıklar başkalarında da bulunabilirdi. Oldukları siyasal alanda bir yoğunluk göstermeyen davranışları ile abartıldılar. Bu tuhaflıkların içinde politik sorunlar/tartışmalar görünmüyordu. 
Devrimci çıngıyı yaratan ise neredeyse her on yılda bir baskı ve şiddet karşısında yenilen solun sonrasına -sıradan olayların dahi- birer efsane olarak türemesi sebep oldu. Her seferinde bir öncesinden daha güçsüz bir enerji ile parladı. Tutuşamadı. 
1990'lar hepimizi için zifiri bir karanlıktı. Sosyalizmin ciddiyetinin diplere vurduğu, meşruiyet alanın kendimize bile yetemediği bir dönem... Cahillerin bilim-düşünce adamı olarak televizyonlarda bağırdığı bir dönemdi. Kahvehane ağzıyla konuşan adamların bir cümle ile yıktıkları sandıkları bir politik hatta sahip olmak güçtü.  
Her tartışmada işi "benim arkadaşımda sizdendi, şimdi cipe biniyor", "sosyalizm mi kaldı" diye klişe laflarla kesen insanlar. Daha da kötüsü mücadele insanları içerisinde kimileri belli başlı kavramları -dönemin deyişiyle- çok "yıpranmış" olduğu için kullanmıyorlardı. Sebebi ise "sosyalizm demenin halktan kopukluğun bir göstergesi" olmasıydı. Sosyalizmin bazen bir yalnızlık biçimi olabileceğini hiç anlamadılar. Halkçıydılar, popülerliği arttığında da sosyalist oluyorlardı. Sosyalizm demeden yüzlerini halka daha çok döndüğünü düşünenler gittikçe halktan koptu. İşin bir kavramı kullanıp kullanmamak basitliği ile anladılar ve anlattılar. 
Bir darbe, bir ideolojik yıkım ardından örgütlerini tasfiye etmeye çalışan liderler... Şiddet... Öldürülmeler... Faili meçhuller... Yargısız infazlar... Karanlık, çıkışsız bir zamanda abilerinin-ablalarının yolundan gitmek isteyen gençler... Eski kuşak ile yeni kuşağın arasına giren bir uzun on yıl sonrası... 
O on yıl, o on yılda olanlar-olamayanlar hala yüzümüzde yaranın bıraktığı büyük bir çukur olarak duruyor. 
Bir de döneklerimiz vardı .) Komiktiler, hem çok gençtiler hem de abi ve ablaları kadar bile olaya hakim değildiler. 
Filme dair bir şey söylemek istemiyorum. Yönetmen bir dönem filmi yaptığını açıklıyor. Aynı şekilde Özcan Alper de Birgün'deki söyleşisinde 1990'ları anlattığını söylüyordu. Alper Özcan Diyarbakır'da Cihangir haritası ile gezerken, Serkan Acar gezdiği/bildiği yerin haritasını eliyle bir kağıda çiziyor. 
***
Bugünkü şansımız o dönem solu fazlası ile etkileyen-semiren sol liberallerle yolların ayrılmasıdır. Dönem belki karışık ama eskiden ikna edilemeyen dostlara yüzlerini daha net gösterdiler. Sosyalistlerin dağ başlarındaki kuru çayırlarında otlanmayı bırakıp düz ovadaki tüccar tarlalarına koştular. Zihniyet asalak olunca... 
Süreğenlik bıçak kemiktecilik oynamakla, artık anlamı açık kelimeleri kullanmamazlık etmek ile sağlanamıyor. Süreğenlik kuru toprağımızı artık nasıl biliyorsak öyle işlemekle olacak.
Ek: Aşk Ve Devrim'in izinde: Yeni Dünya Düzeni ilan edilirken Devrimcilik… / Zahit Atam

Entelköy Efeköy'e Karşı, 2011
Yönetmen-Senaryo: Yüksel Aksu
Toprağa Dönüş: Ekolojik mi olacak teknolojik mi 
"Böön" toprak meselesi ile devam edip ardından hayvancılık meselesine dalacağız gibi. Filimde 'aşırı' ilen temsil ediliyoruz. En azından toprağımıza, insanımıza yabancı değiliz ve onu ekolojik mantığımızla pazarlamayı da düşünmüyoruz. 
Emek vermeden yemek olmuyor. Emek verilmeden önümüze gelen yemek borç hanemize yazılıyorsa çok tembellik etmişiz demektir. 
Filimin yönetmeni Aksu'nun Birgün'deki söyleşisini okumuştum. Yazıyı bulamadım. Açıkçası muhalifliğin sadece bir dırdır, karşılık atışma olarak algılanmasında gelen bıkkınlığı anlatmıştı.  
Çevremizde bir şeyler oluyor ve biz ha'bire bir şeylere yetişmeye, birilerine laf yetiştirmeye çalışıyoruz. Evet, hepimiz her işi yapamayız. Ama bildiğimiz işi adam akıllı yapmaktan alıkoyanın ne olduğu da anlaşılmıyor. 
Heba ettiğimiz şeylere üzülürken yine birçok şeyi heba ediyoruz. Dönemsel krizlerde günahı ve sevabı ile geçmişi örtüyor eski yanlışlarla yine aynı yolumuza devam ediyoruz. Ta ki yeni bir kriz gelene kadar. Oysa varolan boş zamanımızda emeğimizi sevdiğimiz, önemsediğimiz şeylere ayırmayı bunların da birer mücadele başlığı olduğunu anlamıyoruz. Bu yüzden sağaltıcı yanını da görmüyoruz.  
İşe yaramak hissi insanın provakatörüdür. Neye yaradığından öte belki biraz da buna ihtiyaç var. 
İyi seyirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder