Sayfalar

30 Nisan 2012 Pazartesi

eski dünya yaşıyor, savaşıyor!

Bu yazı ilk olarak yirmibinfersah.blogspot.com adresinde yayınlanmıştır.
Özgürlük Yanılsaması
Tarih-Kuram, 2006
Yıldız Silier
Yordam Kitap

İlkokul sıralarında çok duyardık -elbette başka niyetle- 'eski dünya'yı.

Eski dünya bitip tükenmiş bir kalıntı gibi algılanmaya başladığında yeni dünyanın sıfırdan yapım olduğuna inanmaya şartlandırıldık. Eski dünya, eskide kaldı. Kaydetmenin, paylaşmanın, göndermenin, ulaştırmanın daha önemlisi 'hız'ın öne çıktığı yeni dünya ile 18 ve 19. yüzyıl arasında nasıl bir bağıntı olabilir ki? Daha eski zamanlar için söylenecek daha da az söz var tabii...

Hiçte öyle değil diye yazabilirim: Eski Dünya yaşıyor, Savaşıyor... Aslında eski dünya ile yeni dünya ne tam anlamıyla birbirinden kopuk ne de birbiri ile tamamen bağlantılı...

Günlük yaşantının içinde boğulmuş ve karışmışlar için eski dünya cidden eski dünyadır. Çünkü ulaşabildiği, tüketebildiği her şey hız, zaman ve para ile düşünürsek fevkalade değişmiştir. Oysa bu tür hizmetlerin sunumu ve üretimindeki mantığın ve anlayışın tartışılması (tüketme ile aranan haz arayışı) ise aradan yüzyıllar geçmesine rağmen ayrıntılanmış, derinleşmiş ama öyle ciddi kırılmalar oluşmamıştır.

Politika (burada kastım eşitlik ve özgürlük için mücadele): zaman, hız ve karar denklemine binmiş durumda... İç dinginlik irade için önemli bir başarıdır, özellikle de sürecin hızlandığı dönemeçler de.

Okuma edimi, yazma ve elbette çeviri ürünler de bir karışıklık anlaşılmazlık hakimdir. Eski dünyadan kaynaklı olan şeyleri anlama uğraşımız da eldeki çoğu metin yetersiz yada kafası karışık düşüncelere gömüktür. Doğruya doğru yanlışa yanlış demekten imtina eden, söz ettiği konu hakkında hiç bir hakimiyeti (iç dinginliği ) görülmeyen yazarlardan bıkmış olabilirsiniz. Belki bunlardan haberiniz bile yoktur...

***

İlk çıktığı dönem almış olmama rağmen yakın zamanda okuduğum bir kitabı böyle uzun bir giriş ile anlatmak çok cazip görünmeyebilir. Ama okuma merakının nedenleri bilindiğinde anlatılma nedeni biraz daha aydınlanacaktır.

Fransız devrimine insanlığın kendi kaderine dair kalıcı ilk çıngı diyeceksek; öncesi tartışmalar önemli bir ilgiyi hak etmekte. Esas sorunda burada başlıyor: NE OKUNMALI?

Birincisi, anlattığı konuya hakim bir yazardan okunmalı

İkincisi, anlaşılır olmak değer düşürücü değil, konusuna hakim olduğu sürece değer arttırıcı bir ayrıntıdır, dili anlaşılmayan bir yazar  kaybediyor...

Üçüncüsü, mümkünse artık mücadelelerle tanımlanan kin-nefret-ayrımcı dilden uzak olmalıdır.

***
Yıldız Silier'in kitabı karşılaştırmalı okumalara dayanmasına rağmen çoğu karşılaştırmalı araştırmalar gibi anlaşılmaz bir dil kullanmamış. Bunda yazarın konusuna hakimiyeti ile açıklamak büyük bir keyif veriyor. Yazdıkları, her an herhangi bir kişiyle de tartışacak gibi hazır duruyor.

Silier'in kitabı Russo'dan Marx'a dönemi ve yazarları tanımada ilklerden bir çıngı kitabı oluyor:
"... Özgürlük ise kişinin başkalarından korunaklı bir özel alana sahip olması ve bunu gitgide genişletmesiyle elde edilemez. Çünkü mutluluk ve özgürlüğü böyle kavrayan birisi için daima "ben" ile "ötekiler" arasında bir zıtlık olacaktır. (...) Oysa gerçek özgürlük ve mutluluğun kaynağı öncelikle kişinin kendisini iyi tanımasından, hem yeteneklerinin, hem de zaaflarının farkına varıp, buna uygun yaşamasından geçer. 
(...) 
Marx'a göre, insanın gerçek ihtiyaçlarını algılayabilmesi için, iradesini güçlendirmekten çok, onu bilinçlendiren bir mücadele sürecinden geçerek, yabancılaşmayı aşması gerekir. ..."
İyi okumalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder