Sayfalar

30 Kasım 2012 Cuma

rahatı kaçan ev

Yerleşmek nihayetinde daha verimli bir ekonomi için ekonomik tercihler de bulunmaktır. Bu ilkeyi geçici olarak göz ardı edebilecek savaş, salgın hastalık, kıtlık, doğal afet ve zorlayıcı kimi nedenler olabilir.
İlk toplu yerleşmelerden beri insanlar gereksinimlerine göre en ekonomik ve güvenli seçeneğe yönelmişlerdir. Farklı topluluk, coğrafya ve kültürleri göz önüne alırsak bu gereksinimleri kabaca ve tartışmaya açık maddeler halinde yazayım. 
- yerin güneşe göre konumu (bakısı), iklimi
- su ve diğer temel kaynaklara mesafesi,
- hayvancılık ve/veya tarıma uygunluk,
- balık ya da kara hayvanı avcılığına uygunluk,
- tehditlere karşı korunaklılık,
- diğer yerleşim alanlarına yakınlık, (mübadele, ticaret, güvenlik v.s. amaçlı)
- diğer yerleşimlere rahat ulaşım sağlayan yollara yakınlık
Bir arada yaşamaya başlayan ilk insanların yerleşim alanlarının hatta yollarının bugün bile faal olması bu kuralların yaşar olduğunu gösteriyor. Şehirlerarası yolculuklarda yanımızdan yöremizden ya da altımızdan uzanan tarihi köprüler, yollar; teknikteki gelişmeler ne kadar ilerlemiş olsa bile yol seçeneğinin çokta farklılaşmadığını gösterecektir. Ekonomik olmayan zorunlu tercihler hariç... 
New York, Manhattan Adası 
Gökdelenler 
Yerleşmeyi, yerleşilen alandaki değişimi ve yerleşim alanının genişlemesinin belli bir hiyerarşisi vardır. Şehirlerin yatay ve dikey büyümesinde güvenlik sorunu olmadığında belirleyici olan ticari ve sınaî faaliyetlerdir. Bu faaliyetlerin oranı ile bağlantılı kalıcı nüfus artışı yerleşimi etkiler. Artan nüfus zorunlu kalmadıkça işine yakın yerleşecektir.

Şehirlerin, çoğunlukla da şehirdeki ticari yerleşmelerin dikey büyümesi (gökdelenlerin inşası): Eğer o şehir aklı başında birileri tarafından yönetiliyorsa yatay genişleme imkânlarının kısıtlı ya da hiç olmamasının sonucudur. Gökdelenler Kuzey Amerika'ya özgü yapılardır. (Bunu her şeyin büyüğüne sahip olma hastalığı ya da yağmalanmış dünya zenginliği olarak görebiliriz de...) Oysa Avrupa'da çok fazla gökdelen yoktur. 
Belli bir kattan sonra yüksek binalar aşırı maliyetli ve yapım sonrasında bakımı pahalıdır. Bu binaların değerini kaybetmemesi için sürekli bakım ister. Ayrıca yeni yapılacak binalarla yarışabilmesi için de sürekli olarak güncel 'tüketici-kiracı' gereksinimlerini karşılanması için adapte edilmesi gerekir. Bu ve benzeri masraflar gökdelenlerin maliyetini arttırır. Gökdelenler ilk başlarda mecburiyetten doğmuş yapılardır. Ekonomik olmasalar da konum itibari ile ekonomiktirler. Şehrin özellikle ticari merkezlerinde artan kira rantı ve arsa spekülasyonlarından kaynaklı yüksek binalar yapılmış. Bu binaların yarattığı ilgi başkalarını da tetiklemiştir. 
Türkiye  
İstanbul'da ve diğer yerleşim alanlarında yapılan gökdelenler, toki konutları ve diğer şirketlerin yaptıkları konutların bir kısmının bir on yıl sonra bekâr ve çocuksuz ailelerin ucuz konutlarına dönmesi muhtemeldir. Önemli bir kısmının boş kalmasına hazır olunmalıdır. Böylece bugün iddia edilenlerin çoğunun ham hayal olduğu görülecektir. Gittikçe değer yitirecekler ve olanağı olan ailelerce bir süre sonra terk edileceklerdir.

Sebepleri ise kısmen girişte verdiğim ilkeler ile açıklayabiliriz. En az bir ilkenin özelliğini bile barındırmayan konutlar değer kaybeder. Bu da tek bir olasılığı doğurur yerden bağımsız kalacak yer arayanların buralara yönelmesi: yaşlılar, yoksullar, işsizler...
Son on yıl içinde yapılmış toplu konutlar sakinlerine yönelik araştırmaları, ayrıca kimi süreli yayınlardaki röportajlar ve yazıları okuduğunuz bahsettiğim rahatsızlıkların kimi ipuçlarını ya da açık kendisini görebilirsiniz.

Kimi kişisel notlar 
Kanada'da kaldığım şehirde olanağı olan hiç bir aile/kişi gökdelenlerde kalmıyordu. Kaldığım gökdelenlerde uluslararası öğrenciler, şehre yeni gelen aileler, bekârlar ve genç çiftler haricinde o şehrin insanlarını çok görmezdim. Çünkü olanağı olanlar şehrin merkezini çevrelemiş iki-üç katlı evlerde kalıyordu. Şehrin uzak noktalarındaki küçük merkezlerde ise eski bir model yeniden canlanıyordu. U ve L şeklide üç-dört katlı bitişik geniş bahçeli apartmanlar.

Bir süre gökdelende kalınca bu terk edilmişliğin sebebini anlıyorsunuz. Markete gitmek için 20-30 kat inmeniz gerekiyor. Asansör bozuksa, biri taşınıyorsa veya cuma akşamı iş çıkışıysa bu en az 5-10 dakika beklemeniz demektir. Dakikliğin çok önemli olduğu bir yerde bu beş-on dakika bir saat ile ölçülebilir. (Bu tür tersliklerin ülkemizde nasıl olacağını da düşünün.) Bir süre sonra bunun yılgınlığı başlıyor ve bir tür ev canlısına dönüşüyorsunuz veya eve gelmek istemiyorsunuz. 
Birbirinden ufacık odalarda, tanımadığınız komşularınız ve hiç beklemediğiniz anda bir yerlerden gelen gürültüler ile huzursuz olabilirsiniz. Nedeni ise bu tür binalarda mekân duvarları ağırlığı arttırmamak için beton ya da örme tuğladan yapılmıyor. Hafif malzeme tercihi de ses yalıtımında feragat etmek oluyor. 
Yüksek katlı olmayan toplu konutların değerini kaybettirecek olan ise niteliksiz yapılar olacağı gibi yetersiz altyapı ve şehre uzaklık olacaktır. Çünkü hiç bir anlamda içinde yaşayan insanına ekonomik olanaklar sunmayan yapılar değerini yitirir. 
Bu işlerin sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız ve göreceğiz.
Paul Kuczynski
Bu kadar şatafatla yapılan o koca çirkin yapıları bir gün; nasıl da eskimiş, boş kalmış ve satılmamış göreceksiniz. Şaşırmayınız. Buna maymun iştahı ve plansızlık diyoruz. Bir daha öğrenmiş, borçlanmış ve kaynaklarımızı heba etmiş olacağız.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder