Sayfalar

16 Mayıs 2013 Perşembe

gerçek — bizi var eden dış

"Bütün gün, ne ettiğimi bilmeden dolaştım. Çoktandır ne yaptığımı bilmiyorum."*
Sait Faik, yalnız adam. Öyküleri kalabalıklar içinde beyhude gezerin anlattıklarıdır, diyecektim. Ama o hemen yanıt verdi:
"Ancak böyle dolaşırsam bir şeyler görebiliyorum. Yoksa gözümü dört açsam nafile! Böylece hiç kimseyi, hiçbir eşyayı, hiçbir olayı dört başı mamur gördüğümü ve duyduğumu iddia edemem. Daha çok işin hiç lüzumsuzunu, teferruatını kılı kılına görüyorum, duyuyorum da esaslı kısmını kaçırıveriyorum."* 
I — Olur olmaz şey hakkında konuşma hakkımız var. Ayrıca gerçek (dışımızdaki dünya) dediğimiz şey hakkında edindiklerimiz ve bu edindiklerimizden yola çıkarak sahip olduğumuz tutumlarımız da var. Ne kadar sağlıklı, adil ve gerçekçi oldukları bu yazının konusudur. Böyle olmak zorunda mı, derseniz. Tabi ki değil, ama istenilen ilgiyi istiyorsanız ne olduğu anlatmanız önemli:
"Beni bir şahitliğe çağırsalar hapı yuttuğumun resmidir. Sokakta bir adamın bıçak çektiğini göz önüne getirin. Ben bıçağı görmem de, bıçağı çekenin kaşlarına takılırım. Bıçağı yiyenin fışkıran kanını, yüzündeki acıyı görmem de münasebetli münasebetsiz bir şey görürüm. 
Yargıç bana sorsa, "Bıçağı çeken bu muydu?" dese önce adamın kaşlarına bakarım. Kaşlarını herhangi bir tesadüfle uçlarından almışsa, "Hayır, bu değildi" demezsem yalan söylemiş olurum. Yahut bu yargıçtan müsaade ister, kaşının kenarları alınıp alınmadığını araştırırım. Böyle olmasına böyleyim. Şahitlikte pek zararlı bir adam olurdum ama, şu hikayecilik işinde zararı bana dokunuyor."* 
II — Sait, dürüstçe gördüklerinin "adamın kaşları alınmışsa, değişir" diyor. Acaba kaç yazar, gazeteci, sanatçı, politikacı, ünlü: Şu, kimileri için bilindik isimler şahitlik yaparken kaşları alınmış yada alınmamış olsa bile gördüklerini söyleyeceklerdir? Hem de yazarken, çekerken, söylerken, çizerken, oynarken, yaparken... Acaba onlar da bilir/bilmez bir şekilde o kaşların alınmasına hayran kalıp yada tiksinip gerçeği başka türlü anlatabilirler mi? Kaç yerli-yabancı mühim kişi ben kaşın alınmış olmasına göre fikir değiştirebilirim dürüstlüğünde? Daha önemlisi kaçı gördüğünün ne anlama geldiğinin farkındadır? 
III — Gerçek sadece beş duyu organımızdan gelen veriler ile anlamlandırılabilseydi: Bilime, sanata ve mücadeleye ihtiyacımız olmazdı. Doğalı ile insanın sosyal varlık olmasından yürürsek gündelik yaşantımız gördüğümüz gibi olsaydı, politik pratikte var olmayacaktı. 
IV — Gerçekte neyin olduğunu anlama uğraşımız, onun farklı boyutlarını algılama arzumuz, ona müdahale etme ve değiştirme isteğimiz bize mecburiyetler yaratır. Mecburiyetler yaratır ama bunların ne kadar "gerçek"e götürücü ya da "hayal"i kalan olduğunu bilemeyiz. Bunun için de bir arayış/pratik gerekir. 
V — Nedir bu gerçeği ararken yararlandığımız araçların/kişilerin sıkıntısı: Samimiyetsizlik, çarpıtma, suistimal, yetersizlik, dar görüşlülük, yordayamama... Sonucu da bu yolla elde edilmiş gerçekten yola çıkarak oluşturduğumuz çarpık 'doğrucu' tutumlarımız olur. 
VI — Çarpıtılmış algılarımız ve nihayeti ile tutumlarımız şayet sınanmaya kalksaydı, muhtemelen çoğumuz sınıfta kalırdık. Yine de bu bize konuşurken suçlayıcı olmaktan, bir çok boyutu ile düşünmekten alıkoymuyor. Bazen de bu çarpıklıklar sebebiyle tarafımızı karıştırabiliyoruz.  
KARAR — Şimdi gelelim davaya... Şayet o davanın hakimi biz isek. Bir karar vermemiz için Sait Faik'in anlatıklarını dinledikten sonra bir de sanığın kaşlarına bakmak iyi olacaktır. Ha, o kaşlara göre ifade vereceğini nasıl bileceğimiz ise altında sürekli kaçtığımız emek, mücadele ve sabırla öğrenilebilinir. Yoksa zararı yine bize olacaktır. 
(*) Bütün alıntılar Kafa ve Şişe öyküsünden yapılmıştır. (Alemdağ'da Var Bir Yılan  Sait Faik Abasıyanık, 1954) 
r.Lucian Freud — Sanatçının Annesi,1984

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder