Sayfalar

22 Mart 2016 Salı

"Albayım" Hasip Akgül

Eleştiri, bir tür kıyas; bu kıyaslama da o alanın ve o alanı ilgilendiren her şeye dair bir entelektüel altyapıyı istiyor. Aslında, istenen bir şey yok. Gün için yazan birisine şart değil bu gereksiz bilgiler. Bir süre sonra okunmayacak yazılar olacak ne de olsa... Yine de kalıcı bir iş isteyen, yapılan işin zamanın acımasız yıkımı karşısında direngen olmasını ister. Bu direngenliği kavgacı bir doğruculuk kadar, adına kavga edilene dair duyulan kuşku güçlendirir. Eleştiri övgü değil; akla takılanın ortaya dökülmesi, sorulması, soruşturulması ile ortaya çıkabilir. 
Bir şeyin narhını belirlemek kalabalık ve sabır isteyen işler. Hem benzerlerini hem bu benzerlerin sahip olduğu muhtevanın yapı taşlarını ele alıp sık dokuyacaksınız. Her güne ölüm düşen bir ülkede bunu yapanları suçlayabiliriz. San, bizler her şeyi tam ve yerinde yapıyormuş da... 
Bugünün geçiştirilmiş, tanıtılmış ve övülmüş değil; oynanmış, akla takılmış, huylandırmış bir yanı var. Hep birlikte olanları izliyoruz. O kadar büyük şeyler oluyor ki tam anlamasak da dahi bir bilinç değişiminin, bilinç sıçramasının emarelerini görüyoruz. Çoğu zaman bir sezinti halinde kalan bu hal zamanla daha fazla billurlaşacak. Bir yanı ile de yumuşak doku eriyecek ve altındaki sert yapı ortaya çıkacak. 
Günün ruhuna takıldığımızda tarihsel süreğenliği, tarihsel süreğenliği izliyoruz derken; o sürüğenliğe yol, ton katan günü kaçırırız. Kolayı günün ruhuna takılmak; ucuzu tarihsel akışın öneminden dem vurmaktır. Birbirinden etkilenen, bir çok değişkenin iç içe girdiği bir ülkede bazı şeyler hakkında yaptığımız her kesin yorum, bıçak ucu gibi duruyor. Olasılıklar ise sayılamaz çoklukta... 
Devri ne anlatır sorusuna, gelecekte çok yanıt olacak. Bugünün, belki bir çok belgesine dolaysız ulaşılabilecekler. Yine günün, tarihle bağındaki kavşakta sanat, edebiyat pratiklerini göreceğiz. Orası, geldiğimiz gün için eğlencelik malzemeler seçtiğimiz bir çöplük olabileceği gibi, oralarda ne olduğunun kendince yanıtını da verecek. Arayanın niyeti, meramı; pratiğin neye yorulacağını da gösterecektir.  
***
Tarih çöplüğü hepimizin işine gelecek veriler barındırır. Bu da tuhaf bir soru sorduruyor: Neyi o günün gerçeği kabul etmeli? 
Bunları bana ne yazdırdı? Hasip Akgül'ün "Albayım"... Hasip Akgül'le ilk tanışmam 1998 Haziran'ında girdiğim Dost Kitabevi'nde olmuştu. Dergilerdeki yazılarını derlediği ve Yalçın Küçük'ün önsöz yazdığı "Görme Kılavuzu" kitabıydı. Birçok konuda çok faydasını gördüm o kitaptaki yazıların. Şimdilik bu yazıyı, Albayım'dan tadımlık bir alıntı ile bitireyim:  
"Albayımlar, batının kötü şeylerini almaya karşıydılar; hep üstteki sağlamlar seçilmeliydi, alttaki eziklere karşıydılar. Aramızdaki en önemli ayrım burada ortaya çıkıyordu; ben her yerde ve hep kendime benzeyen eziklerden yana oluyordum. Ezik ve sıradanlarla yaşamı ve kendimi dönüştürmek istiyordum. Kendini onlardan ayrıştırmanın ve hep seçici olmanın insanı Albayım yaptığını anlatmak istiyordum. Hayır, ben bu seçkinci ‘cumhuriyet kabzımallığına’ karşıydım. Nesnelerini bu manavdan özenle seçen, uzanınca gerçekten yiyebilecek kadar gerçek görünümlü meyve sebze natürmortları çizen eski asker ressamların sanat anlayışıyla Albayımların eziklerden tiksinen siyaset anlayışı aynı kabzımaldan besleniyordu. Bu sanat ve siyaset anlayışı benden uzaktı. Ben, bu natürmorttaki naturanın ölüsüyle değil hayalin naturaya değdiği yerdeki yaşamla ilgiliydim. Üzerinden sineklerin uçuştuğu eziklerde benim için güzelin konusu olabilmeliydi. Sanatta da, siyasette de, manavda da, bizim evde de böyle olmalıydı!"
Hasip Akgül, Albayım
Mart 2016, Ayrıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder