Sayfalar

11 Mart 2017 Cumartesi

"I see around a lot of losers these days"

Saat sabahın 8'ine vardı, belki de geçti birkaç dakka. (Bu saatlere, günlere takılmak...) Ama derim ki daha geci değil. Erken kalkmadım, uymaya eve gidiyorum. 12 saat çalışmışım işyerini kapatıp çıktık Ahmet'le. Belirsizlik yoğun çalışma ile geçen günlerde "yurdumuza dair" bir şeyler istedik. 

- Nerede sabahları sıcak sütle Kürt böreği satan yerler?
- Nerede mercimek çorbası içeceğimiz bir yer?
- Nerede simitçi, sabahçı kahveleri?
- Nerede, nerede, nerede...

İndik English Bay'e Bulgar "Burek"çiye geldik. Katmer şeklinde sarılmış pizza dilimleri şeklinde kesilmiş ıspanak böreği yedik. Yanında küçücük bir kasede öz-hakiki yoğurtla... Çay istedik. Torba çaylarımız geldi. Varız, biziz. Memleketinden gelenleri derin bir çekişle koklayan Uzak Asyalı ruhunu bilebiliriz. Ülkesini anlatmaya bayılan bir Afrikalı; nerelisin dediğinizde üstüne basa basa "Yugoslavya" diyen kadın gibi... İnanılmaz bir güçle çalışan Filipinli kadınların bir araya geldiklerin konuşup gülüşmeleri gibi... Varız biziz.

* * *
İranlı siyasi mülteciler azalmış yeni nesil İranlılarla sık karşılaştım. Yıllar öncesinden ülkesinden kaçmış Reza ile tanıştım. Bana döner yapmayı öğretecek. Bir bildiği yok. Anlaşıyoruz. Memur emeklisi bir tonton amca gibi... Ülkesinde aldığı eğitim orada iş yapmamış. O da orada burada çalışarak ayakta kalmış. Soruyor bana: "Niye oradaydım? Ne güzel ülkem vardı." Solculuğumuzu öğrenince içi ısındı az çalıştık, çok konuştuk. Şurada bir kapı var, ötesi İran desem hiç durmaz geçerdi. Sonra işten ayrıldı, bağım kalmadı. Üzülürüm buna. Oysa İstanbul'a gelecek, ben de İstanbul'a yerleşeceğim için onu gezdirecektim.

Kaldığımız evin iki "bilok" üstündeki caddede yeni açılmış bir konvinyıs market var. Arada gitmişimdir. Bankodaki satıcı ile muhabbetim olmadı. Ama Ozan tanıştırdı. Yeni gelmiş, İranlı bir eşcinsel. Üzerine hep kalın işlemeli (nasıl denir bilmiyorum.) siyah bir kazak giyiyor. Mülteciymiş Türkiye'de. Kütahya'ya yerleştirilmiş. Ama, o hep Antalya'da yaşamış. "Ne işiniz var burada?" diyor. Tercih edebilse Antalya'da yaşamayı seçermiş. Sevinmemiş, aradığını bulamamış. Bizi görünce çok seviniyor: Yüzü gülüyor. Bizim de...

82'de İran'dan kaçmış: 20'lerin başında bir üniversite öğrenciymiş. Korkmuş ailesi... Türkiye sınırında dolandırıcı hırsız çok demişler. O da uyuşturucu kaçakçılarıyla Afganistan üzerinden Pakistan'a geçmiş. Tayland'a ulaşmış. Orada bir kampta beklemiş uzun süre, sonra ver elini buralar. Kafası gidik biraz. Çalışmayı sevmiyor. Düzensiz ve pis çalışmasından tartışıyoruz. Patrona beni "sigaraya kokain sarıp içiyormuşum" diye şikayet ediyor. Amacı işten ayrılmak biliyorum. Öyle bırakamayacağı için bahanesi benim... Soruyorum: - Ailen nerede? - İran'da...

Zenginleri de var. O hikayeleri çok dinlediniz.

Türkiye'deki davasından kaçıp gelmiş. Dil hocası ile evlenmiş. Bilse dava-mava yok atlayıp dönecek. Kürdüz, baskı görüyoruz diyerek oralarda gezen gençlere kızıyor. Hanım, Yunan aileden belki orada öğretmenlik bulur, yakın adalara gideriz diyor. Türkiye'yi siyaseti tartışmayı seviyor. Anlaşamıyoruz, yine de el mahkum birbirimizin kapısını çalıyoruz. Kürtler ile Türkler arasında son köprü biziz.

Malum cemaatin şakirtleri ile de karşılaşıp daha açık konuşmalarına şahit oluyorsunuz. Onlarla birlikte bazı cahillerin (her şeyi askerlerin yönettiği ezberini yapanlar filan), ülkeleri hakkında daha cahilce konuşmalarını dinliyoruz.

Kaçanlar, çökenler, pişman olanlar, ülkesine dönmek için gün sayanlar; mutlu ve zengin olanlar, rahata erenler...

* * *
Yurtdışında kalabilirdim. Akıl-ruh sağlığım için yurduma ihtiyacım vardı. Burada bu kadar kötü haber alırken oralarda olamazdım. Sevdiklerim burada... Keşke ülkemizde kalsaydık diyen İranlı'yı; Fidel'in ülkesini görünce iç geçiren Nazım'ı konfordan daha çok anladım, sevdim.

* * *
İsteyen gidebilir. Dilerim yolu açık olur; umduğunu bulur. Bu sözlerimde en küçük bir küçümseme veya eleştiri yok. Ben burada olacağım. Her zaman... Gelene kapımız açıktır. Geriye bakmayacaksanız yolunuz açık olsun.

* * *
Burekçiden çıktık Ahmet'ten ayrıldım. Eve yürüyorum. Üzerimde ağır yağ kokusu yayan kıyafetler, yıkanmaktan solgunlar. Yağ sökücülerden parçalanmış çirkinleşmiş ayakakbılarla; giyim-kuşamla pejmürde bir haldeyim; kopişonlu hırkama sarınmışım. Eve gidip duş alıp akşam 4'e kadar çocuklar gibi uyuyacağım. Belki bir bira içerim. İki iri kıyım adam yanımdan geçiyor. Biri bana bakarak: "I see around a lot of losers these days" diyor.
* * *
2009'da Türkiye'de operasyonlar yapılırken ekşi sözlükte beklediğim üyelik açıldı. Yurtdışındaydım. Çatır çatır yazdım. Farkında değildim. Ama sitenin iç oylamasında gayet hızlı yükseldim. Çünkü çoğu kişi 2009*2010 arası yazamıyordu. Birkaç kere sitede engellendim. Son engellenme nedenim F tipi polis hakkındaydı. Engelimin kaldırılacağı saatlerde Odatv operasyonu yapılıyordu. O saatlerde beni de siteden attı Kanzuk efendi. Korku her yeri sarmıştı. 
Geriye şu iki yazı kaldı hakkımda. Elbette başkalarının:
https://eksisozluk.com/entry/19567135
https://eksisozluk.com/entry/22023846 
Aynı dönem Türk haber sitelerinde gizli izleme amaçlı küçük kalem/anahtarlık kamera, ses kaydı cihazı gibi elektronik cihazların satışına yönelik çok reklam gördüğümü anımsıyorum. Geldiğimde gördüğüm sebepsiz gözaltından, adaletsiz tutuklamadan korkan kaygılı insanların toplandığı şişkinleşmiş sol/sosyalist örgütlerdi. Bununla birlikte canlı ve muhalif bir damarın varlığı idi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder