Sayfalar

11 Ekim 2017 Çarşamba

Reenkarnasyon, Umut Sarıkaya

Yıl 1972


2015
Reenkarnasyon, Umut Sarıkaya

K: https://www.facebook.com/UmutSarikayaDunyasi/photos/a.189903121482046.1073741829.189315744874117/323352881470402/?type=3&theater

2 Ekim 2017 Pazartesi

Kurt Kanunu

Düşene vurulmaz. Çok doğrun, güzel doğrun, on doğrun olur; sen de en doğru olabilirsin. Az susarsın. 
* * *

İster Abd'de olsun ister Türkiye'de ya da dünyanın başka bir yerinde dinciler, sağcılar ve onların tarikatları (örgütleri) düşmanlarına karşı her tür sahtekarlığı yaparlar. Sizi düşman görüyorlarsa bir şekilde oluşmuş hukuk kuralları içinde suçlu durumuna düşürmek için uğraşırlar. Toplumun en hassas ayarlarına oynarlar. 
Bknz: Gezi Direnişinde "Camide içki içtiler" yalanı... İçkinin yasak olduğu bir dinin ibadethanesinde yapılana bakın, yalanıydı. 
Bknz: Yine aynı dönemde "Kabataş'ta çocuklu kadına saldırdılar" yalanı... Önce "kadın beyanı esastır" hakkının arkasına saklanmaya çalıştılar. Ama iddialar o kadar gerçek dışıydı ki fazla dayanamadı. Yine de "masum bir kadın(!) ve bebeğine saldırı" tribünlerde iyi ses yaptı. İçsavaş çıkarabilirdi. Yalancı gelinin, yalanında uçması işleri bozdu. Kimse, onlarca yarı çıplak deri pantolonlu adam görmemişti. Yine de bu yalancı kadının neden böyle bir yalan söylediği daha ilgi çekti. Fetullahçı polisler de onlarca hafta küçük bir delil için arandı durdular.
Bknz: TSK'ya yönelik darbe davalarında ortaya atılan ve Fetullahçı meşhur  Taraf gazetesinin başlık "Fatih Camii Bombalanacaktı". Odatv Davası'nda tutuklananlar için attıkları "Gazetecilikten Tutuklanmadılar" başlıkları ve içinde yazanlar. Bu kadar sahtekar yalancı insanların nasıl ahlakın hakim olduğu bir dünya kurabilirler. Zaman gazetesinin aynı davada "Savcılık: Gözaltıların Gazetecilikle ilgisi yok; Açıklanamayacak Deliller Var" yalanını unutan mı var.
Bu bile bunların yeryüzünün neden en kötü insanları olduklarının bir göstergesidir. Hepsi de dinlerin aldatıcı güler yüzü arkasına saklanırlar. Arkadaki çürüme... Bizi de çürüten çürüme... 
* * *

Bu ve benzer yalan, komplo ve çamur atmada bir numaraya Fetullahçılar oturur. 
Cezaevindeki Fettullahçılar beddua seansları yapıyormuş. Mücadele etmiyorlar, kötülük istiyorlar. Çünkü onları o cezaevine sokan şey mücadeleci kimlikleri değil omurgasız çıkara dayalı sahtekarlıkları... Toplumda destek görmeyişlerinin sebebi de yaptıkları kötülükleri. Bukalemun gibi her kimliğe giren hiçbir omurga taşımayan dinci bir grup bu ülkeyi yönetebileceğini sandı. Zavallıca... 
Toplum o kadar uçmadı. Ama hukuk, adalet vs. başlıklarında toplumu çürüttüler.

Zavallı görüşlerini topluma zerk ettiler. Yalnız değillerdi elbette... Ortakları ile birlikte çok çalıştılar. 
İnsanların en temel haklarını çiğnediler, yok saydılar. Hala da yok sayılıyor. Kendi çıkardıkları yasaları bile uygulamadılar. Tek değerleri para ve koltuk oldu. 
* * *

Solcuların farkı nedir? 
- Biz, yazılı bir program etrafında ve amaca yönelik mücadele ederiz. 
- Araçlarımızı amaçlarımız belirler ve bunların sınırları vardır. Her şey ve her araç mubah değildir. 
- Biz düşmanlarımızı yenmek isteriz. İsteriz de bunun insan onurunu yaralayarak yapılmayacağını biliriz. 
Daha bir sürü güzel/anlamlı tarihsel süreç içerisinde oluşmuş şey yazılabilir. Bunlar idealler diyelim. 
* * *
Olan ise,
Küçük gruplarımız ve onların dar ufkunda koşuyoruz. Her söylediğimiz olmasa da çoğu yanlışlanan görüşler öne sürüyoruz. Çünkü bazı ciddi nedenleri kaçırıyoruz. 
Ortak amaçlar yerine kişilere göre taraf oluyoruz. Bazen küçük çıkar grupları gibi hareket ediyoruz. Eleştiriye kapalı ve sabırsızız. İnsanları dinlemiyoruz. 
Grubumuzun hedefindeki kişileri imha etmeye çalışıyoruz. Bunun zavallıca bir uğraş olduğunu görmüyoruz. Daha ileri gidip ölüm kararları alabiliyoruz. 
Ölümlere seviniyoruz. Bunlarda saçma sapan bir soyluluk buluyoruz. Oysa ölenin sevdiklerinin ne hissettiğini umursamıyoruz. Ölüm soyluysa biz niye yaşıyoruz. 
Hoşumuza gitmeyen her duruma dair kesin yargılarımız var. Sosyal medyada doğru/gerçek arayışımızı sakatlanmış. Düşman arıyoruz. Düşünceler ve kurumlarla değil; kişilerle uğraşıyoruz. Hepimizin elinde bir tokmak karar merci olarak geziyoruz.  
Kişiler arasındaki ilişkilerde, kişilerin yaşadığı diğer durumlarda üstümüze vazife olmayan şeylere karışıyor, yargılıyor ve çığırtkanlık yapıyoruz. Bununla insanlarına kararlarını etkileyeceğimizi düşünüyoruz. Oysa bu etkinin geçici olacağını görmüyoruz. Gerçek, kum değildir. 
Tek taraflı dinliyoruz. Adil olmanın ilk kuralının iki tarafı da dinlemek olduğunu bilmiyoruz ya da işimize gelmiyor. 
Memleketteki çürümenin etkisidir. Daha onlarca başlığı da vardır... 
 * * *
Eğer gerçeği arıyorsak: İçeriğine dair bilgimizin kısıtlı olduğu süreç ve olaylar hakkındaki yorum ve düşüncelerimiz de muhtemelen hatalı olacaktır.  Bazen bu eksik bilgiler düşündüklerimizi destekler bazen tersidir durum. Kimi zamanda sürprizlerle karşılaşırız. Sağlıklı bilgi, eldeki verinin güvenirliği ve çok yönlü desteklenmesidir. Oysa İnternet ortamı sirkülasyona açık, buradan gelen bilgi ile sağlıklı yorumlar geliştirmek zordur. Bu nedenle basılı materyallere İnternetten daha çok güvenirim.

* * *
Emrah Serbes, bilinen genç bir yazar, senarist... 
Hiçbir kitabını okumadım. Zamanında aldığım Hayvan dergisinde röportajlarını okuduğumu sonradan fark ettim. Bir bölüm dışında senaryosunu yazdığı diziyi de izlemedim. Bir vesile ile bir filmini izledim. 
Tedbirsizlik sonucu yaptığı (hepimizin başka tedbirsizlikleri sonucu olabilecek bir kaza)da iki insanın ölümüne birinin de ağır yaralanmasına neden oldu. Kaza sonrası yaptıkları karışık (kazadan ve cezadan kurtulmak isteyen çoğu insanın başına gelen ve yaptıkları da bunlardır.)... Planlı bir iş değildir. Tedbirsizlik ve kabahatlerle doludur. Yoksa bile-isteye yapılmış bir cinayet değildir. Hepimizin başına gelebilir.
Bu dediklerim elbette suçunu hafifletmez. Yazılanlar, Serbes'i size şirin gösterme çabası değildir. Ama ben de ne hakimim ne de savcı... Ne de eski bir husumeti buraya taşıyacak kadar çakal... (Kendisiyle hiçbir husumetim de yoktur.) 
* * *

Bu kişi ve yaşadıklarından sonra hakimlik ve savcılık makamına toplanmış çok solcu gördüm. Eski hesapların ortaya döküldüğü...

Bu olaydan sonra düşenin dostu olmazı da gördüm. 
Bu talihsiz olaydan sonra kurtluk kanunu da tekrar keşfettim.  
Kimse, adalet için sizin elinize düşmez umarım.
* * *

O olaydan önceye milyonlarca kez gidecek Serbes. "Şöyle yapsaydım, şu olsaydı, beş dakika otursaydım..." Hepsinde de hapishanede gözünü açacak.