Sayfalar

30 Mart 2008 Pazar

• İnsanların Ölümle İlişkileri Nasıldır?

Fotograf: Henri Cartier-Bresson (Magnum)
“gençliğim eyvah”

● Bu bir soru gibi görünse de aslında soru filan değildir. Sadece bir görüneni dolayıma sokmaktır. Basbayağı süslediğimiz gerçekliğin altındaki korkunç bir doğruyu işaret eder dolaylıda olsa. Hepimiz öleceğiz.

● Ölümle ilişkimiz çeşitli olabilir. Ona bir şeyler katabiliriz. Ölüm bir sondur/başlangıçtır aklımızda. Kimyasal bir dönüşümdür. Ne dersek diyelim. Doğmak, büyümek ve ölmek ile özetlenen yaşamımızın son ya da ikinci noktasıdır. İki nokta arası (büyümek) geçilir ve son noktaya ulaşılır. Bu kadar basitleştirmek ne kadar bunaltıcıdır. Doğmak, büyümek ve ölmek... Ölmek için büyümek.

● Ölüme dair olan düşüncemiz diyebiliriz ki; insanın öldüğü andan gömüldüğü ana kadar süren zamanın bizde yarattığı düşüncelerdir. Düşüncelere neden olan onu çetrefilleştiren ayinleri, kutsamaları ve belki başka zamanlar çok nadir göreceğimiz insanlarda ki sessizliktir. Bu sarsıntıyı belki de en iyi sigara içişleri gösterir. Kadın erkek fark etmez sesleri değişir, uzağa bakar gibi yere bakarak başını çevirmeden sağa sola bakmak. Sigarayı tek bir gerçeklik hissettiğimiz şey yapmak.

● Ölmek bir iş değildir. Bir trajikliğin en tipik örneğidir. Kaçınılmazdır. Mutlaktır. Sonrasına dair hiçbir verisi olmayan bir süreçtir. Bu kadar kalabalık bir dünyada muhtemelen kişisel kalabilen tek yolculuğumuzdur. Yalnız bu yolculuğumuz da bir yere gitmemekteyizdir. Bilinen yaşamın kuralları işler. Çürürüz. Ama hep bu evrenin içerisinde kalacağızdır. Atomlarımız ve bütünümüzü –bizi- oluşturan parçalarımız başka maceralara dalarlar.

● Bu sarsıntı halinin en tipikleştiği yer: ölmüş insanı yıkamaktır. Şöyle deseydim başka bir anlamı olabilirdi: cesedi yıkamak.

● Sizin de ömrünüzde anımsadığınız ilk şey bir cenaze olsaydı; sonra ki yıllarınızda da kalabalıkların/kişilerin tek diyebileceğim sarsıntılarından olan ölümü duyma, bedeni yıkama ve gömme işini görünce bunun üzerine düşünmek isterdiniz. Şöyle ki arkasından ağlayarak gittiğiniz tabutta babanız yatmaktadır. Artık o yoktur ve kendi kendinize babalık yapacaksınız demektir. Gözüne toprak koymanızı isterler siz ağlarsınız. Çocuklar vardır, tanırsınız ve giderler; siz gidemezsiniz. Artık evde kararlar alınırken size bakılır. Birinin babası öldü mü, gösterirler sizi. O giden babam mıydı? Niye yüzü yok aklımda. Birileri her şeyde ve her yerde babalarını (annelerini) arar. Siz hiç aramazsınız. Kendiniz olma yolunda kendi kendinizlesinizdir; iyi-kötü bir baba yoktur. Ama babam bir gün geldi. Mezun oluyordum ve o Han’dan bana mintan aldı. Parası ona yetti. Yoksa bir takım alacaktı. Gazete kâğıdına sardırdı. Lacivert takımı, beyaz gömleği ve bıyığıyla kolunun altında gazeteye sarılı mintanım çıkıp geldi. Hiç gelemeyecek başkaca da. Budur babamın tek yapacağı iş bana. Yoksa ölenler hiç bitmedi. Yenileri geldi.

● Sonra yaşlı bir amca vardır. Küçük çam ağaçlarının uçlarında yaptığı ağızlıklarla size sigara içirmiştir. Tütünler ve diğerleri; şekerler, bisküviler... Bir gün ölür. Önce soyulur, sonra eski elbiseleri yakılır. Cebinden çıkanlar bir, bir sayılır masaya konur. Birkaç karanfil dişi ve bir anahtar; renkli bir örgü bağlı anahtara. Emeklisinden kalan 2.000 lirası, poşet yarısı tütün, tütünü sarmak için kâğıt, ağızlıklar, çizgili mendil; çokta temiz. Hepsi bu kadardır. Dünya malı budur. Mevsim sonbahardır. Erkekler kilimleri sırtlayarak bir çeper yapar kadınlar köşelere gider. Getirilir tahtadan ve her yere taşınan yıkama masası. Yaşlı adamın ayıp yerlerine bez konur. Kazanda kaynayan su teneke kovaya konur; ılıtılır. Aman sıcak sudan yanmasın bedeni. Yavaş, yavaş dökülür maşrapa ile bedene ılık su. Herkes nedense kese kâğıtları içinde sabunlar getirir. Önce niye bu kadar çok diye düşünürsünüz. Bacaklarına vurulan sabun gövdesine, başına vurulmaz. Oralara vurulan sabunda diğer yerlerine... Aynı şey süngerler içinde geçerlidir. Bembeyaz bir bedeni zayıf ve sarkmış yanlarıyla yanınızdadır, o yaşlı adam. Bir atlı gelir atı süslüdür. İşte bir doru attır. Eğeri işlemelidir, heybesinde bir horoz işlidir. Adam atından iner herkes ona bakar. Sanki gelen yaşlı adamın ruhunu alıp götürecek, hatta bedenide götürecektir. Herkesi bu bedeni mezarlığa götürmekten kurtaracaktır. Öyle olmaz. Atı bağlar köşelerdeki kadınlar sessizce konuşur. Sigara içerler. Hem de herkes sigara içer. Sigara düşmanları bile. Yere bakarlar sigaralarını içerek. Eğer ölü bir kadınsa bu sefer kadınlar onun çevresinde çeper yapar ve kilimleri sırtlarlar. Erkekler köşelerde sessizce konuşur ve ya susarlar. Başka bir zaman genç bir kadın ölür. Akrabandır, iki çocuğu da vardır.[1] Kanserdir. Ölmüştür. Genç bedenini koyarlar. Her tarafı kesiklerle doludur. Ayıp yerleri örtülür. Kadınlar çevirir masada uzanmış ölü bedeni. Beyaz bedeninde yara izleri, dikişler, morluklar vardır. Su hafif kızıl akar aşağılara. Gençtir herkes için ölen. Çığlıklar yükselir daha da fazla. Herkes sigara içer sen bakarsın. Birisi “Ne yapacak der bu çocuklar anasız”. Kafalarını çevirmeden göz ucuyla sana bakarlar. “Anası gitti ve hoş kalacak mı bu çocuklar” der başkası. Nerden çıktı bu hoşluk? Hoş kalmayacaklar elbette. Bir ölenler bir de ölünceye dek ayrı olacaklar hoş kalır mı? “Hoşça kal sen yeter ki” der insanın içi. Gençtir herkes için ölen. Çığlıklar yükselir daha da fazla.

● Ağıtlar, ağlaşmalar, çığlıklar gelir. Belki öyle bir dünya vardır. Bakırdan ve bilumum tenekeden oluşan enstrümanları ile bir çalgıcılar gurubu sizi karşılar. Bir gürültüdür her şey başta; sonra, sonra netleşir ritim. Saçları ve elbisesi uzun kadın bir şarkı söyler. Siz son sigaranızı içersiniz. O son sigaradır. Ağzınızda en iyi tadın kalmasını ve sonsuza dek yaşamasını istersiniz. Kadınlar sıradan parçaları uyaklaştırır ve söylerler; kimi zaman erkeklerde katılırlar.

Yaruuuuuuuuuuuum
Suyun suyum olsaydı
Toprağın toprağım

Oğluuuuuuuuuum
Sen gidene
Ben gideydim

Topraklara verecekler seni
Öldü öldü diyecekler

Yüreğim yaşlı deme
Anan sana kurban olaydı.

Caaaaan can! Dağdan taştan bir kuş kalktı da sen niye kondun?
Caaaaan can! Canın uçarken sen hangi taşa kondun?

● Kadınlar Almanya’ya yolcularken köylülerini... Ev eşyaları ve diğerleri ile. Kol kola girerek ve hafif salınarak söyledikleri ağıtlar gelir. Ayağımız çıplak gideriz peşinden, gitmek kolay ve çekicidir. Gelmek elbette ki zordur.

● Nereden bulunduğunu bilmediğin ve hep hazır ve nazır olan kazan gibi. Kazanın konulduğu sacayağı ve odunlar. Duman, bol duman… Sarılacak kefen elbirliği ile konulacak tabuta ve tabut üzerine yeşil çulha. Belki yaşına-cinsiyetine göre bir gelinlik, kırmızı bir bezde üstüne iliştirilecek. Önde bir dede lacivert solgun takım elbiseyle kısa boyu, uzun sakalı bir de tozlu fötr şapkasıyla ağır aksak tartarak bedenini yürüyecek.

● Hazırlıklar önceden yapılmıştır. Mezar kazılmıştır. Kimileri dalgasına bir uzanmıştır mezara. Tabi ölen yeterince yaşlıysa... Sonra bir sessizlik çöker. Benim mezarım nerede olacak? Gelen belki budur akıllarına. Mertekler ve eski bir kilim getirilecek. Kışsa odunlar gelecek koca bir ateş yakılacak kazılacak yer üzerinde. Buzlar çözülsün ve erisin diye.

● Ölü getirilir. Mezara konur. Yakınları -birinci dereceden- gözüne toprak koyar. Ağıtlar ve çığlıklar yine artar. Son kezdir bilirsin. Kimileri başka mezarlara giderler. Onlarda ağıtları ve çığlıklar ile katılırlar. O mezarlarda yatanlar birinci dereceden yakınlarıdırlar. Mertekler dizilir mezara yatay olarak ve ölü köşeye sıkıştırılır. Mertekler üzerine eski kilim serilir. Sonra hızlıca toprak koyarlar. Daha çok der kimi yakınlar. Gelmesin arkamızdan kalmasın Araf’ta. Taze mezara bol su dökülür. Sonra dede söyler bir fatiha. Ve merhum yatırılır anılarda kalanlarıyla. Borçlarınız, dertleriniz, verecekleriniz, iyi ve kötü günleriniz… Üç kere tekrarlanır.

Helal olsun
Helal olsun
Helal olsun

● Mezarlıktan uzaklaşır kalabalık ağırdan; kimileri kalır orada. Biri çıkar merhumun yemeği işte şu zamanda şurada kaşıklarınızla gelin aman ha.

[1] O çocuklardan kız olan ölecektir. İlkokul 5’e geçtiğin de ertesi sene Ankara’ya gidip okumaya devam edeceğini düşündüğü bir vakit de. Yine sonbahardır. Havalar soğumuştur. Hiç bitmez bir pişmanlık bırakacaktır çevresinde. Niye götürmedik erkenden diye. Ve arkadaşları ilk gençlikleri bittiğinde bile mezarına çocuklar için yapılmış küçük işler bırakırlar. Ölen o yaşında kalmıştır çünkü anlamaz gençlik işlerinden.
. . .
● 14 Ağustos ● yıl yedi ● Salı ● gece - gündüz ● pegoud - nautilus ●
. . .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder