Sayfalar

9 Nisan 2010 Cuma

..•Ece Ayhan•Haydar Dümen•Avanak Avni•Zeki Müren•..

Türkiye'nin barındırdığı ve çoğu insana tuhaf gelen şeylikleri bir yerde tek tek anlatmaktansa birbirine bağlayarak örmek gerekiyor. O zaman bir çok ilginçlik kendine has bir deniz gibi dalgalanıyor.

***

Bir gün kitapçı da gördüğüm renkli sayfalarda Zeki Müren'in 70'li yıllardaki bir sahne kıyafetini anımsıyorum. Apartman topukları ve mini etek olan tek parça parlak pullu elbisesi içerisinde bildiğimiz "balık etli" sanatçımızdı. Yılları düşündüğümde çok uzak gelmişti. İleri çağın çocukları olarak bize geçmiş karanlık geliyor. Hiç bir şey olmamış gibi: O geçmişti. Hatta sevdiğimiz yazarlar bile bir zamansızlıkta yaşamışlardı muhtemelen. Sanatı zamansız düşünürüz oysa hayatın bir zamanı vardır. Hayat geçip giden (bir nevi tükenen)dir; sanat ise ideal  olan geliyor. İlgi çekici kimi şeylerin sanat kadar hayatın tuhaf karmaşısında olduğunu düşünmek gerekiyor. Bunlar için sanat olmamış yaşantılar, olgular diyebiliriz. Buna karşın genç nesil hep kendini daha ileri de olarak görür ve şunu sorar: bir eşcinsel sanatçı  kırk yıl önce nasıl böyle giyinir? Zeki Müren'den bir parça dinlediğimiz de o giyim kuşam tarzının bize anımsattığı zamanı niye anımsamayız peki? Nedense "baskın olan nedir"i yanıtlamak gibi geliyor.

***

70'li yılların başında çıkan bir gazete almıştım. (Sanırım adı: "Söz"dü)  Gazetenin "kültür-sanat" sayfalarında sinema tarihi ile ilgilenlerin bildiği Onat Kutlar'ın genç sinemacıları eleştirdiği, "İşe Saygı" adlı yazısını basmışlardı. Bu yazıyı önceden de biliyordum. Ama hiç zamanını düşünmemiştim. Yazının olduğu gazete elime geçip karıştırırken Ramazan ayı için bir gazinonun içki dahil menülerini gösteren bir reklamını görmüştüm. Böyle bir ilanın verilebildiği bir dönem önce ve sonrasından daha kolay ayrılacaktır. Batı tarzı dini bayram kutlama: İçkili, yemekli, canlı müzikli ve dans gruplu. Sahne'ye Zeki Müren mi çıkacaktı yoksa Ajda Pekkan mı, ona emin değilim?

***

Muhtemelen bu dönemde ünlü cinsellik doktorumuz Haydar Dümen işine gidip geliyordu. (Bu arada Haydar Dümen için bir yazı yazmıştım ama yayınlamadım. Şu anda blogun arkasında yayınlanmayanlar içinde duruyor.) Haydar Dümen çoğu "entellektüel"imiz için komik gelebilir. Haydar Dümen'in ne kadar okunduğunu askerde anladım. Garnizonda 200 adetin üzerinde Posta gazetesi satılıyordu. Diğer gazeteler 1/10 oranında ancak satılıyordu. Herkesin bölükte olduğu akşamlar benim koğuş arkadaşlarım önce Haydar Dümen'e gelen mektupları ve onun yanıtlarını seslice okur sonra da aralarında muhabbet ederlerdi. Onlar için ben de okudum. Sonradan posta gazetesi elime geçtiğinde de ilk bunu yaptım. Gördüğüm öyle anlatıldığı gibi kudurmuş erkekler filan değildi. Daha çok bedenlerine dair bir şey bilmek isteyen genç erkektiler. Bilmiyorlardı ve ata bilgisi ile bu işler yürümüyordu. Türkiye'de hemcinsler arası cinselliğe dair bilgi ve yorumun nasıl aktarıldığı bir muammadır. Sadece cinsellik değil diğer konular: din, mezhep, dil gibi konular hakkında toplumların genel fikirlerini nasıl benimsettiği, aktardığı da bilinmezlerdedir.

***

70'lerin sonlarına doğru Avni'nin ayak sesleri duyuldu. Oğuz Aral kendi belleğini başkalarına anımsattıran Avanak'ı vardı. Avni, erkeğin gazinoya gitmeden önceki mahalleli halidir. Hikaye bir mahallenin sınırlarına kadardır. Herkes biraz palavracı, herkes biraz idealine uygun görünür. Avni sürekli bir safsalaklık halindedir. Aynı zamanda kurnazca tuhaf işler de yapar. Hikayemiz biraz da göçün artmasıyla eskide kalan eski anlayışın mahalleleridir. Bu mahalle Avni'nin hayatı öğrenmesi için gerekli keşiflerin kaynağıdır. Avni sokaklarda bütün çocuklardan daha fazla durmasına rağmen mahallenin en tekbaşına çocuğudur. Mahalleli çocuklar onu seks filmine götürdükten sonra mahalle biraz daha farklı anlam kazanır. Özellikle gezen çiftleri gördükçe güler. Çünkü onların bir 'sırrı'nı öğrenmiştir. Bu çok masumaneydi ki bu yüzden insanlar bu masum isteğin peşinden gittiler. Avni'nin mahallesi öldü.
Bu mahallede başka bir şey var, çocukların yetişkinlerin arasına katılması süreci. Çocuğun topluma katılımı, yetişkinlerden gelen aktarımlar; kendi mantığını çocukta inşa edene kadar sürer.  Avni tarzı karikatürler toplumsal aktarımı karikatürize ederekte olsa paylaştığı için önemlidir. Avni'de bir direniş vardır; aktarımın kendinde, kendi mantığını oluşturmasına izin vermemektedir. Gülünçtür. Posta gazetesini okuyan 20 yaşındaki erkeklerin heyecanı gibidir biraz. Tabi farklılaşmış bir şekilde her zaman değişime uğrayan aktarım tarzı ve zamanla değişen içeriğiyle ve her kişinin kendi varoluş farklılığıyla.

***

Ece Ayhan'ın şiir kitapları neredeyse en az kelime ile basılmış şiir kitaplarıdır. 70'lerde Memet Fuat'ın bastığı "Ortodoksluklar" dönemin şiir kitaplarının çok uzağındadır. Çok deşifre etmez kendini. Dilini, bilinmedik bir boşluğa bıraktığı kelimelerle kurar. Tamamlamak yada şiirleri oturmak kişilerin kendilerine kalır. Ece Ayhan sivildir ama bir bankanın  maaşlısı da değildir. Büyük bir şirketin iyi gelirli müdürü, orta sınıf bir sanat aşığı, zanaatçı da değildir. Ece Ayhan'ın şiiri anarşist yada kamu düzenine karşı da değildir. Sadece bize verilmiş olan düzen onun için 'olağan' değildir. Çingene bir adamın karanlık bulutların altına girmesidir. Sivil ile ima edilen asker olmayan değil düzenin içinde ve onun sınırlarında yer almayan herşeydir. Ece Ayhan ideolojik bir dışarıdan değil tarihin yarattığı bir saçmalıktan bahseder. Saçmadır. Çanakkaleli Melahet, ortaikiden terk çocuklar, sultanlar hepsi vardır da bir tür kabule uğrammışlardır sanki. Ece Ayhan toplumsal aktarım rolünde bir sapma, hatalı bir üründür. Ülkenin en gelecek vadeden üniversitesinde okuyup bir şey olmamayı tercih etmiştir. Ece Ayhan'dan şimdi yazma sebebim ise bilinen entel "klişesidir". Bir gün tartışığım özgürlükçü bir arkadaş bana hangi şairleri "sevdiğimi" sorduğunda bilerek Ece Ayhan'ı demeden birkaç ad saydım. Hemen bunun üzerine atlayarak benim Ece Ayhan demeyişimden stalinist, anti-sivil yanımı buldu. Ezbere bildiğim tek şiirin "Mehul Öğrenci Anıtı" olduğunu söylemedim. Çünkü Ece Ayhan'ın kafasındaki "sivil" olduğunu düşünüp benim adını anmayışımdan yerimi anladığını sanan birisi sadece Melahat'e boyun eğen polis müdürleridir. Bu polis müdürleri ile Zeki Müren zaten dinlenmez, bunun için Ramazan ayında o gazinoya hiç gidilmezdi. Bir de Ajda Pekkan'ın adı bile geçmezdi.

***

Yeterince anlamsız olması için uğraştım sanırım ortaya bir şeyler çıkmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder