Sayfalar

22 Haziran 2010 Salı

• Beyaz Geceler

José de Sousa Saramago'ya

Petersburg olmasa bile ona yakın paralellerde olmanın sonucu hava geç kararıyor ve erkenden de ışıyor. Böyle olunca sabahın körü gecenin körüne denk geliyor. Dışarı çıkayım gezeyim deyip eve gece yarısı gelebiliyorsunuz. Ama bu kuş sesleri (arada kulağıma geliyor hala) beni mahvediyor. Daha doğrusu kargaların ve ravenlerin yada kargamsı ses çıkaran ne kadarı varsa hepsinin sesi yağsız bozuk makinaların gıcırtıları gibi. Bu kadar rahatsız edici olamazlar demeyin, oluyorlar. Güzelim yeşil ağaçlı sokaklarda ilerleyip doğa-huzur-güzellik derken bu cenabetler ortaya çıkma da geç kalmıyor. Geçen gün sinirli sinirli baktığım birisi tam omuzuma konacak gibi gelip yanımdan kaçtı. Korkmadım. Sadece şaşırtmasına şaşırdım. Konmayacaktı ama konacak gibi yapıp gitti. Kafayı da kurcalıyor bu hayvanlar. İsa'nın onlara uzattığı ekmek mi ne görüyordu beni?

***

Yapılmak istenenlerle, yapabilme olanakları arasındaki fark yüzünden kısa devre yapıyorum. Ben de kısa devrenin anlamı genelde her şeyin bir an saçmalık olarak görünmesi oluyor. Eve gitmek, iş diye bir şey de çalışmak, dışarı çıkıp yemek yemek, kahve içmek. Bu kadar tuhaf gelemez insana. En iyisi uyumaya çalışmak. Çok uzun yürüyüp bedeni yormak oluyor.
Böyle durumlarda insana dışarıyı tam algılayamadığı için umursamazlığı ile kör gibi görünüyor: Olay var, lakin tepki alınacak kararlı bir özne yok.

***

İdefix'te e-kitap olayını gördükten sonra elektronik kitap okuyuculara baktım. Alınabilir, görünüyorlardı. Sonra ipad geldi. Birisi olacak ama hangisi olursa olsun fazladan çalışmak lazım.

***

Mart ve Nisan ayı gibi iki ayda bütün Lost bölümlerini izleyip son altı bölüme yetişmiştim. Süper Baba'dan beri (Bir ara 4400 adlı diziyi izlemiştim.) hiç bir diziyi bu kadar izlemedim. Süper Babanın sonunu bile anımsamam. Lost'u izlerken kurgu-alkol-başka bir ülke denkleminde kaybolup gidecektim. Zor kurtuldum. Milletin 6 yıldır hazmetmeye çalıştığı dizi iki ayda izlennce insanın terazinin topuzunu oynatabiliyor. Lost için denilebilecekleri yazayım:

1. Kurgu* eğer roman üzerinden söylersem Karamazov Kardeşlerle yarışabilir. İki de bir adamın fikrini değiştittiriyor. Kuzey Amerika belirlenimindeki sinemada kurgu karakterlerden önce geliyor. Şaşırtıcı bir kurgu olmazları adamların. Bu çok güzel gibi gelebilir. (şayet insanların hikayelerinden çok adrenalin seviyorsanız) Ben yine de kurguyu kurgucuların değil oyuncuların yarattığını hissetmek isterim. "O adam kadının boğazını mı kesti?" Bunun senaristin atraksiyonu değil senaristin yarattığı karakterin atraksiyonu olması gerekir. Yoksa dizi ya da filmin yaratıcılarını orada oynarken görüp dururuz.

* Bildiğim sinema dilinde kurgu çekimden sonra filmin kesilip biçilip dizilmesidir. Kurgu derken bu süreçte dahil olmak üzere senoryonun kurgulanışını da katıyorum.

2. Karakterler kurguyu doldurmak için yaratılmıştı ve bu kötüydü (Bir iki karakteri dışarı da bırakıyorum)

3. İzlemek size kalmış.

***

Sabah saat 7:10. Musica kutusuna bakayım, bi' de kahve yapayım.
Size iyi akşamlar bana da iyi bir gün dileğiyle.
Ek bir iş daha bulayım ve bu kısa devre olaylarından çıkayım.

***

Futbolla alakam yok, ama şöyle bir iki Dünya Kupası maçı izlememekte hakikaten kötü oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder