Sayfalar

26 Haziran 2017 Pazartesi

Hangi font benim

Tarzı farklı farklı olan insanlarız. Eğitim seviyesi, sınıfı, yerleştiği yer ne olursa olsun mecburi işleri dışında ilgileri olan insanların tarzları farklı farklıdır. Bundan, sonunda maddi kazanç dışında ruhsal tatmin bekleyen insanları kast ediyorum. Yeniden yeniden bunu vurgulayayım istiyorum.

Kimi, mesela, işine odaklanır. Yürür gider. Ooo, bir bakarsınız bayağı yol almış adam/kadın...

Kimi, mesela, heveslidir de geçicidir bunlar. Her şey heveste kalır. Konuşurken ağzı heves kokar.

Kimi heveskarlar işe girişir. Belki biraz, belki birazdan çok ilerlemişlerdir heves ettiklerinde ama sonu bir vardığı yer olmamıştır. Bir yere bağlayamamıştır hevesin ipini. Hepimiz fotoğrafçı olacaktık üniversitede geriye ne kaldı acaba? (Evet, hala siyah-beyaz panoramik fotoğraflar; insanları, insan yüzlerini çekmek istiyorum.)

Kimileri işlerinde iyidirler. İyi olacaktırlar da bir kesinti olur. Belki de  yaşamın kötü oyunları kişiyi hevesinden koparmıştır.  Onlar, çocuklarına yarım bırakılmış, bitirilmemiş; hatta başlanılmamış işlerin, malzemelerin, araç-gerecin, yarım çalışmaların dolu olduğu kutular, bavullar bırakır. Bir şekilde tamamlanmamış işlerler tamamlanmışlar. (Belki o kötü oyunda koparılan nefesidir.) Eldekileri, (bir zamanlar o hevesli insanın elindekiler) başkalarınca erozyona uğratılır. Geride birkaç hatıra kalır. Elinde kalan hatıralara bakanlar için acıdır.

Şöyle de düşünmüyor değilim. Aslında geçici filan değildir hevesler. İlgiler dağınıktır. Her biri bir dağda gezerek toplanmıştır. Kişi bile bazen nereden olduğunu ne yaptığının farkında değildir. Eve döndüğünde bile anlamaz ne yaptığını aradan yıllar geçmelidir.

* * 
İlk internete bağlamam 1999 yılında olmuştu. Bilgisayarda öğrendiğim ilk dört şey:
1- Bilgisayarı açmak.
2- Kopyalamak
3- Yapıştırmak
4- Bilgisayarı kapatmak.

Bir kaç ay içinden telefon üzerinden İnternete bağlanmayı çözdüm. (Dial-up/çevirmeli ağ deniyordu.) Bilgisayarda yüklü "vahşi batı" müzikleri ve geçemediğim bir oyunla uğraşıp durdum. O zaman Windows 98'e ekli gelen bir chat programı vardı. Karikatür kareleri gibi hazırlanmış ve yazılanların baloncuklardan görüldüğü bir chat programıydı. Bursalı bir kız, bir oğlan ve ben konuşmuştum. Yıllar sonra bulduğum bu kayıtları okuduğumda aslında çok da bir şey konuşmadığımızı ama hepimizin çekingen olduğunu görmüştüm.

Öğrenme hızı şimdi düşündüğümde inanılmazdı. Üniversitede habire afişler hazırlayıp bir yerler asılması, el ilanları bunların düzenlenmesi vs. Bende bir ilgiliyi arttırdı: Fontlar... Bir ton font vardı ama nedense en güzellerinin elimizde olmadığını düşünürdüm.

* *
Sanırım bu merakım sonucu 16 bin üzerine font biriktirdim. Gecelerce... İnsanlar ne kadar saçma şeylerle zaman geçiriyorsa ben de o kadar saçma bir şeyle zaman harcıyordum. (Demo, sevimsiz ve bozuk fontları silince geriye 3 bin kadarı kaldı.)

Font biriktirirken fontları Türkçeleştirmeyi öğrendim. Bunun için gerekli programları ve "crack"lerini indirdim. Türkçe karakter kodlarını öğrendim. (Aklımda kalan c=c'dir ç=ccedilla'dır. Cedilla kuyruklu harfleri ifade ediyordu. Ş=scedilla'dır.) Türkçeleştirdiğim bazı fontlar uzun süre kullanıldı. (Afişlerde) Hala kullanan var mıdır bilmiyorum.

* * 
Bu uğraş etraftaki font ailelerini görmeme çok yardımcı oldu. Mesela afişte en iyi font ailesi FUTURA'dır. O günler (2003-2004) AKBANK'ın afişlerinde Alman DIN'i kullandığını anımsıyorum. DIN sonraki zamanda Türkiye'de kullananın kalmadığı bir font oldu. Cemaat yayınları bu tür vitrin dizmelere özendiği için onların da çok sevdiği bir fonttu. Şimdi uğraşamayacağım başlık... Kullanılan font ailesi, tasarım yayının kimden çıktığını isimlerden daha çok gösterir. Künyeye bakmak bile gerekmez.

Bir süre sonra ilgim içerik ile biçim algımda saçma bir dengesizliğin doğduğunu fark ettim. İçerik yoktu; Türkiye'de çoğu şeyin içeriğini iyi düzenlenmiş (taklit demeliyim) biçimle örtülüyordu. Özellikle dini grupların yayınları bildiğiniz en boş içeriğe sahip olup en modern görünümle sunuluyordu. Bu nedenle ya kısa sürede batıyorlardı ya da zaten güzel görünen ama okunmayan yayınlara dönüyorlardı. Bunu sevinerek izledim. Modern sosa bulanmış köhnelik yemiyordu. Oysa biçimin hala en belirgin karar verdiricilerden olduğunu özellikle kendini laik cephede görenlerin "modernliğin" altından çıkan köhneliğe şaşırmalarından gördüm.

**
Biçim önemlidir. Ama uzun yol yürüyeceksiniz içerik daha da önemlidir. İçeriğin estetik bir sunumunu istemek kötü olmamalı. Şunu da bilmeli parayı verdiniz mi görüntü de her şey mükemmel hazırlanır.

**
Bunlar nereden aklıma geldi. 2012 Şubat'ında (Karşılaştığım tarihi ilk baskısına göre yazmadım. O günü anımsadığım için yazdım.) Taksim'de karşılaştığım ama ancak alıp okuduğum: TAM BENİM TİPİM* kitabından sonraya bir köşeye yazayım dedim. 
Kitabın yazarıSimon Garfield (Çeviri: Sabri Gürses) 


*http://www.domingo.com.tr/?products=tam-benim-tipim


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder