Sayfalar

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Çöp Adam

Önceden çizilmiş haritalarıyla orman ve harita mühendisleri geldiler.
Gerekli yerleri işaretlediler.
Sonra ormancılar ve orman işçileri geldiler.
İşaretlileri kestiler.
Gidecek yerlere göre ayırdılar.
Gidecekler gitti.
Sonra yine harita ve orman mühendisleri geldi.
Kesilenlere göre yeniden çizdiler haritalarını sonradan gele(bile)cekler için

Çöp Adam

* * *
Uyandı
* * *

Bir gün kibrit kutuları arasında bir çöp adam peyda oldu.
Bu çöp adam gözünü bir açmıştı ki, burada bulmuştu kendisini.
Gözünü açmadan öncesini bilmiyordu ama bilmeyişi de onu korkutmuyordu.
Çöp adamın tek kulağı, tek gözü, tek burun deliği, dudağının bir yanı, tek kolu vardı.
Tek ayağı da vardı ama nasıl sekmeden yürüdüğü bilinmiyordu.
Bunun çok özel olduğu da yoktu. Böyle özel olduğunu düşünende…
Yılan gibi yürüyor olabilirdi, çöp adam.
Her neyse… En nihayetinde gidiyordu.
Bu çöp adam nasıl bir çöp adamdı?
Bir kere çok komik ve suratsız bir adamdı.
Bütün çöp adamlar çöp adamlığı aşmışken, o orada kalmıştı.
Zaten ciddi olamıyordu da çöp adam.
Ciddi olunan her şeyin ne kadar ciddiyetsiz olduğunu düşünüyordu boyuna.
Ha bire şunlardı kafasında dolananlar.
Yürürken mi yoksa dururken mi daha çok şey düşünürüm, kafa yorarımdı?
Sorular aklına ne zaman geliyordu peki?
Bu kibrit kutularının yanında, içinden, üstünden, altından, kıyısından gelip geçen çöp adamlığı aşmış çöp adamlarına bakıyordu.
Sürekli bunlardı gezen aklında. Birde şöyle geliyordu.
Yürürken mi dururken mi daha çok sonuç bulurum düşündüklerime?
Durmak çöp adam için sıradan bir fikirdi, ama yapması korkunç bir işti.
Durmayı göze alamamıştı.
İyi kötü yürürken düşünür, düşünürken yürürdü.
Yeni düşünceler, sorular ve kararlar böyle oluşurdu.
Sonra yürüdüğü ve geçtiği yollara bakmazdı.
Sadece yollar yön değiştirip kıvrıldığında çöp adam geçtiği yolları görürdü.
Ne anlamı var dediğinde geçtiğin bu yolların, tek yanıtı “durmanın ne anlamı var”dır oluyordu.
Çöp adam geziyordu, arıyordu. Belki böyle anlamlar da vermiyordu uğraşılarına.
Ne o, ne kimse biliyordu gezmesinin ve aramasının nedenini.
Çöp adam, diğerlerinin tuhaf bildiği işleri yapardı, bu işlere zaman ayırırdı.
Başkaları için aslında bu çöp adamın yaptığı bir şey yoktu.
Hatta güzelim işler yapabileceği zamanlarını heba ediyordu.
Çöp adam bu aşkın varlıkların kimi şeylerini anlamıyordu.
Birbirleriyle olan ilişkisiydi önce kendiside bu ilişkilerin içindeydi ama onlar kadar ikna edici değildi yaptıklarında.
Bir gün biri “bizim gibi olsun düşüncelerin sonra konuşalım seninle” dedi.
Ne demekti bu şimdi?
Herkesin bir ve aynı şeyi düşünmesi isteniyordu. Ne korkunçtu bu.
Belki de böyle düşünerek çöp adam, ‘çöp adam kalmasını’ açıklayabilirdi.
Ama bundan da çok korkuyordu çöp adam.
Korkunç olan buydu istenilen ama olunamadığı düşünülendi.
Çöp adam böyle yapmamalıydı.
İsteyip de olamadığı şeylere bahane bulmamalıydı.
Şayet böyleyse ne yapmalıydı?
Bunun için miydi bunca arayış; yol ve yürüyüş
O düşündüğü ve keyif aldığı işin aynı olması için uğraşıyordu.
(Bazen neden, niye zevk aldığı da aklına geliyordu ama geçelim şimdi)
Her zaman olmayabilirdi ama uğraşılmalıydı.
Bunu biliyordu. Sadece bunu biliyordu.

Bir zaman sonra
Çöp adam, çöp adam olalı beri çok kafa yormadığı şeyleri söylüyorlardı.
Gelip tek kulağına fısır fısır bir eksiklikten bahsediyorlardı.
Böylece çöp adamın dert etmediği eksiklikleri gözüne batıyordu.
Tek kulağı, tek gözü, tek burun deliği ve tek kolu vardı.
Uzun zamandır hani diyorlardı kulağına eşleri nerede bunların.
O bundan kaçtı çoğu zaman.
Çoğu zaman bu sıkıştırmaları bilgiçlikle geçirdi konuşma aralarında.
Bir gün yine aynı günlerden bir gün kibrit kutularının arasından gezmekten bıkıp bir kibrit kutusu girişinde bekleyen çöp adam onu gördü…

Ne eştir, ne ayrılık biri vardı.
Mutlak görmüşümdür evvelden.
Ama dikkatimi yeni çeker.
Ben bir eksiklik miyim ki diğer yarımı arayayım?
Biraz eksik değil mi zaten herkes niye tam olmasına çalışayım?

Konuşmalı önce ne olduğunu anlamalı. Tanıştı önce tanıtarak kendini.
Sessizce konuştu. Arkasından uğultulu sesler geldi.
Tuhaf oynaşmalar. Bir eksikliğim var benim.
Bende bir eksiklik olduğunu birileri hep kulağıma söyler.
Sormakla olmuyor desem de… Nedir aradığınız?
Böyle elleriniz… Gözleriniz… Aceleniz mi var?
Ben böyle düşünmüyorum, yalnız siz niye dikkatimi çektiniz şimdi?
Gelip gitmektesiniz, nereden nereye?
Ben de gelmek isterim sizinle bir amacım var benimde.
Durmadan yürümek, bir yerden bir yere gitmek.
Siz böyle durdukça birisi bağırıyor kafamda
—Sessizliğin ulu bir görüntüsü vardır.
Çürüyen her şeyi böyle bir ululuk örtmelidir ki; geçmiş günlerinden bir şey kaybetmediğini göstersin. —
Kime?
İçiniz kararmasın hemen.
Gelip geçiyor bu ömür.
Ve her bir an yeniden, yeniden anımsatır geçmişi.
En ideal ömür kurma girişimleri suikasta uğruyor bir, bir…
Siz bunları benim size mi söylediğimi sandınız?
Yanıldınız.
Söylediğim her şey beni anlatır ne yazık siz kendinizi aradınız.
Bu uğultu ne vakit bitecek?
Siz gerçekten doğru mu söylediniz; yalan değil mi o ilişkiniz?
Ne kadar ilginç ben teksiniz demiştim, bu kalabalıklar içinde.
Tabii size göre de vardır biri.
Neyi cezp etti sizi sessizliğimi?
Kızıyorum ben başkalarına.
Bin parça değilim ki eksiklerimi arayayım.
Size olan sözümü bende beklerim.
Yorgun düşmeyin… Lütfen gidin biraz yalnız kalabilirim belki… Birileri beni alır ve bırakır bir yere… Size haber veririm… Nasıl oldu bu… Siz nasıl benimle bu kadar başka biri olduğunu konuşursunuz… Geç kaldım… Bırakın gideyim, bırakın… Söylediniz hiçbir beklentiniz yok hayattan… Hayattan beklemek ne kadar doğru… Ben yaşamak taraftarıyım sanırım… Kızgınlık çözmüyor… Belki bir yere böyle varacağız… Savaşarak… Birbirimizde derin yaralar açarak… Açılmış derin yaraları deşerek… Silikleşiyor yüzünüz… Siz de bir eksiklik var hissediyorum… Söyleyemiyorum…

Kulağımda ne zaman bitecek bu uğultular?
İçimdeki bu sıcaklık ne zaman erecek sona?
Tek gözümden çıkan bu duman ne zaman erecek göğe?


Kâğıt Adam

* * *
uyudu
* * *

V.
Tanrıya ve şeytana uyduk
Kurtul yüreğim kurtul

Anılarınızı silmeye geldim. Bütün harfleri, bütün kitapları bütün her şeyi silmeye geldim. Bana büyük bir suç verdiniz. Ben bunları size göstermeye geldim. Siz bana verdiklerinin göstermemi istemediniz. O vakitten beridir ki belleğinizi ben silerim. Geçmişlerinizi ben toplarım. Bana verdiğiniz bu sıkıntıları ben size geri vermek isterim. Durmadan durdurduğum bu yerde geceleri bir ışık açar üzerimden hatıralarınız. Karanlığa değil sevgim büyük bir geceye. O gecede gelip benim içimi, gezenlere. Siz verdiniz bana geçmişsizliği ve buralara bıraktınız, geceye. Vermediklerinizi soğuracağım.
Mayıs Haziran Temmuz 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder