Sayfalar

14 Temmuz 2011 Perşembe

Kusursuz iktidarın yavuz hırsızları

I.
Kusursuz görünmek için bütün adımları planlayan bir iktidar; her bir adımında kuşku tohumlarını muhaliflerinden daha hızlı eker. Ne ki, ekilen kuşku tohumlarını fark eden iktidar (ve yavuz hırsızları); insanların şüpheleri birer kuruntu  veyahut muhaliflerinin çamur atması olarak propaganda ediyor. Kusursuzluk algısının yaratılması için müdahale edilen ve/ya başlatılan süreçlerin maliyeti; kazanıldığı düşünülen algı ile başarılacağına inanılan 'zafer'leri baştan korkak kılmış olacaktır.

Birebir karşıya gelişlerde en çok dikkat edilmesi gerekenler kendilerini sıradan bir vatandaş gibi göstererek iktidarın propagandasını yapan 'yavuz hırsız'lardır. Bugün kendilerine gazeteci, iş adamı, esnaf, din alimi, sıradan vatandaş, halk adamı ve bilmem neci olarakta görebiliriz: Özellikle abartı, uydurma, çamur atma ve izafi bir çok iddialar üzerinden iktidarın propagandasını yapan, insanlarımızın açık cehaleti ile beslenen bu toplam fazlası ile mücadele edilmesi gerekenler olarak görünmektedir. Bir diğer 'yavuz hırsız' tipi ise iktidarın iş yaptığını bulunduğu her ortamda, herkesin duyması için bağıra bağıra anlatmakla kendini yükümlü hisseden muhteremlerdir.

II. Medya
Uzun süreden beri gazete ve televizyonlar iktidarın hışmına uğrama korkusundan onlarca haberi yayınlamıyor. Türkiye'de bugün 80 ve 90'lar medyasının yeni bir versiyonu yaratılmak isteniyor(*). Bu yeni medya düzeni, iktidarın ve iktidarın dinin kırmızı çizgilerini zorlamayan, bildiğini okuyamayan ve yazılı olmayan sansür kurallarına uyarak yolunu almaktadır.

Bir türlü bağımsız bir kimlik ortaya koyamamış Türkiye medyası bugün geçmişteki hataları ile köşeye sıkıştırılıyor. Burjuva medya deyip geçmiyorum. Medyada baskı ve sansür arttıkça toplum daha fazla suskunlaşacaktır. Susan toplum içinde türemiş olan onlarca 'yavuz hırsız' süreci iktidara yontmaya çalışacaklardır. Bu yüzden iş sadece sürecin bilincinde olmayan insanları uyarmak ile çözülmemekte de bu yavuz hırsızlara karşı da üste çıkmayı zorunlu kılmaktadır. Zaferler korkakca görünse bile 'yavuz hırsızlar' onu  ilelebet götürmeye çalışacaklardır.

Her yerde zamanlarını dinlerini (bu bir dinin bir mezhebi oluyor) yaşamak, uğradıkları haksızları anlatmak ile zaman geçiren 'yavuz hırsızlar' acaba kürtlerin, solcuların, alevilerin yaşadıklarının kaçta kaçını görmüştür? Ülkenin son 30 yılında yaşananlarda en çok acıyı, kayıbı ve haksızlıkları kimler yaşamıştır? Bir rekabet ortamı için değilse bile yaratılmak istenen mazlumuz biz algıları kırılmalıdır: Şiir okuduğu için hapis yatan başbakan vb. (**).

III. Sol Medya
Bugün ikiye yarılmış medya toplamında cılız sesi ile ortaya çıkan sol / sosyalist gazete ve yayın siteleri ise işin ne kadar zor olduğunu göstermektedir. Birincisi acar-meraklı muhabirler ortada olmadığı gibi olanların da gündemleri fazlası ile güncel algıladıkları ortadır. Kaçta kaçının en basitinden 'Ergenekon'a dair kitapları okuduğu ise şüphelidir. (***) Yoksa, hepsi dostlarının içki masasında gazetecidir.

Son süreçte işsiz kalmış onca gazeteci için sol medya hiç bir olanak sunamadığı gibi atılma haberleri geldikçe dizlerini dövmektedirler. Elindeki aracın ne işe yaradığının çok farkında görünmemektedirler.

Yorumsamak, okuyucuyu güncelin tehlikeli ve karanlık ortamından çıkarmakta zorlanan fazlası ile geri kalmış bir sol medyamız var. Türkiye'de onlarca olaya, eyleme karşı burjuva medyasının gösterdiğinin yarısı kadar bile ilgi göstermemekte ve özel bir çaba içinde görünmektedirler. Seçim sonrası eli yüzü düzgün bir elin parmakları kadar bile yazı çıkmamış bir medyadır. Haber yakalayamadığı gibi önemli bir sorumluluğu olan burjuva (ve yandaş) medyasında yayınlanan haberlerin altındaki zihniyeti deşifre edememektedirler.

Ama gurur ondadır, şan ondadır, tarih ondadır ve halk bir gün iktidarın yaptıklarından ayılacak ve ona koşacaktır. Teknik aksaklıkları, hamlıkları, ciddiyetsizlikleri ve gereksiz şeylerde gösterdikleri ideolojik-siyasal sapma endişeleri ile var olacaklardır. Kötücül burjuva medyasının bile hassas olduğu okuyucu ilişkilerinde verdikleri yanıtlar (çoğu zaman yanıt gelmez) ise insanlarla kurdukları ilişkilerinin derecesini anlatır. Azarlayıcı-itici bir dil ile insanlara yanıt vermeyi nerede öğrendiler ise keşke orada kalsalardı.

IV. Ekonomi
Türkiye'nin derelerini, şehirlerini beton doldurarak başlayan kalkınma hamlesinin bedelini bizden ödetmeye çalışacaklardır. Siyasi haberler kadar takip etmeye çalıştığım ekonomi gündemi ise karanlıkta elle yapılan fil tarifine benzemektedir. Kişisel olarak ekonomiye dair verileri çok güvenilir bulmadığım gibi Türk lirasını hiçte güvenilir gelmemektedir.

İktidarın büyülü sözcüğü istikrar ise bizim gibi konformist toplumlarda yoksul ve emekçilerin daha fazla ezilmesi olacaktır. Bunun en büyük sebebi ise uzun süreli borçlanmalara giren emekçilerin istikrar lafına dair verdiği tepki muhtemelen cumhuriyetin niteliğine dair vereceği tepkiden daha fazla olacaktır. Ne kadar ezilse de sözde istikrarı sürdürülmesi çıkarına görünecektir.

V. Af geliyor
Deniz Feneri Derneği davasından tutuklananlar muhtemelen kulaklarına fısıldanmış olan bir af ve/veya yardım bekliyorlar. Böylece hem yargılanmış, hem cezalandırılmış ve aklanmış olarak dışarı çıkacaklarını biliyorlar. Bu af iktidarın açılımlarını, açmaza dönen siyasi davaların sonucuna varmasına sebep olacak. Ama öncesinde ne kadar hesap varsa da hepsini görmeye çalışacaklar. İktidarlarına biat edenlere af yolunu açacaklar ve toplumda oluşacak hoşnutsuzluğu tutuklu/hükümlü çeşitliliği ile bastırmaya çalışacaklardır.

VI. Yandaş Medya
Yıllardır ayda bir kere MedyaTava sitesinde gazete trajlarına bakarım.

Sitenin '25.04.2011 - 01.05.2011 tarihleri arasında gazete satış raporu'nda Zaman Gazetesi 1 milyon trajını aşmışken (1.009.150 adet) ardından sürekli traj kaybetti. Son açıklanan 04.07.2011 - 10.07.2011 tarihleri arasında gazete satış rapor'a göre ise satışı 851.368 adete düşmüş. Bu iki aylık süreçte gazete neredeyse 157.782 adetlik bir traj kaybı yaşamış durumda. İnsan soramadan edemiyor: Neden acaba?

Bu traj düşüşünün seçim sonrası (Yeni Şafak hariç) bütün yandaş medyada yaz rehaveti ile açıklanamayacak derecede yüksek olduğunu belirtmeliyim.

Aklıma gelmişken, arkadaşı Ahmet Şık'ı televizyonda savunmaktan aciz Aydın Engin'in (aynı programda Ahmet İnsel hiç beklemediğim bir üslupla Ahmet Şık'a sahip çıkmıştı) Zaman gazetesinin satış ve örgütleniş tarzını anlatan (öven) yazısını aradım. Sonra vazgeçtim. Aydın Engin, muhtemelen dudak bükerek baktığı Sözcü gazetesinin trajının Zaman gazetesinden daha fazla ilgiyi hak ettiğini anlamayacak bir insan. Ama bir köşede o da yazıyor. Ne yazık!

Bu iki gazete arasındaki traj farkı: birinde okuyucuların reklamı, doğru düzgün bir yeri yurdu olmayan bir gazete için zahmet edip bir bayiye giderek aldıkları bir gazetenin trajıdır; diğerinde ise onlarca reklam, para ve olanak ile gazeteyi okuyucunun ayağına kadar götürerek alınmış bir trajdır. Bir soru da ortada durmaktadır: Sizce satış oranlarına göre hangisi daha çok okunmaktadır?

--------------------------------------
(*) 90'lar medyasının tipik özellikleri için: Medyaya Nasıl Direnilir? - Ulus Baker 
(**) Başbakan okuduğu şiirden dolayı ceza almış, ancak hapiste yatmasına sebep olan önceden almış olduğu ve ertelenen cezasıdır. 
(***) Birgün gazetesinde ve diğer sol medyada yazılanların derecesi herkes tarafından anlaşılmayabilir. Ama süreci biraz sıkı takip eden birisi haberi yazanın yazdığı konuya ne kadar hakim olduğunu rahatça anlayabiliyor. Çünkü onlarca metin okumasından sonra elinize gelen kısacık bir haber-yorum yazısında iki-üç tane yanlış bulunuyorsa haberin sahibi ve o haberi yayınlayan editör en hafif deyimiyle okuyucusuna karşı ciddiyetsizdir. 
Komünist Parti'nin kültür merkezinde bir kütüphanesi, bir de kitap satış yeri vardır. Bütün kitapları almanın çok maliyetli olduğu için bu kütüphaneye üye olup almak istedim. Ama güncel-gerekli bütün kitapları satış yerinde satarken, bu kitaplardan birer tane alınarak kütüphaneye koyma zahmetinde bulunmamışlardı. Muhtemelen bunları okuması gereken öğrencilerin, üye ve dostların hepsi de zengin. Belki de kütüphaneye üyelik ve kitapların takibi zaman alıcı bir uğraş olduğundan yapılmamıştır. Zaten olan kütüphanede de 90'lardan sonra basılmış kitap bulmanız şans eseri olacaktır.  Kütüphane yerine, kitap-dergi-yayıncılık müzesi demek daha yerinde olurmuş. 
Son not: İnternet üzerindeki en hızlı haber sayfası: Vatan gazetesinin sayfası. Gündemi takip eden arkadaşlarımında ilk olarak açtıkları sayfanın bu olduğunu öğrendiğimde tek olmadığımı anladım.

1 yorum: