Sayfalar

1 Ekim 2011 Cumartesi

"Bir Zamanlar Anadolu'da"

"Bir Zamanlar Anadolu'da"ya / Nuri bilge Ceylan
Komiser Naci, Arap Ali ve Doktor'a

bir kadın ile bir çocuk, güz mevsiminin bir kuşluk vaktinde han'a varmak için bekledikleri çeşmenin yanında kırmızı renkte eski bir ford dolmuşa bindiler. dükkanlar yeni yeni açılır, pazar yeni yeni kurulurken darbenin üzerinden bir ilkokul çocuğu mezun olacak kadar zaman geçmiştir. -belki biraz daha fazla- han meydanında bir büyükçe bina içinde üst katlarda buzlu camlı alümunyum çerçeveli kapının yanındaki banklara oturup beklediler. camlı kapıdan bir adam çıktı. kadının adını bağırdı. kadın içeri girerken çocuk aradan baktı: içeride bir masaydı görünen. içeri girmedi çocuk, çağırttı içerdi ki -belki savcı, belki hakimdi- yine girmedi. daktilo sesleri gelirken o annesiyle çıkışta lokantaya gideceğini, kadınların oturduğu arka bölümde somunla kuru fasulye yiyeceğini düşünüyordu. lokantanın arkasında orman işletmesinin motorlu testere ile  muntazam bir şekilde kestirip yığdırdığı tomruklara bakacaktı. dolmuşun kalkmasını bekledikleri kahvehanede videodan gösterilen bruce lee filmlerini izleyecek, sonra renkli naylon torbalarda meyveler, sebzeler ve siparişlerle dağlarına geri döneceklerdi.


filim bittiğinde çocuğun hikayesi başlıyordu. hamamda gözlerinde yaş gelen Arap o hikayede neler olacağını biliyordu muhtemelen ve doktorla konuşmasında geçen iç diyaloğunda da o hikayenin özünü anlatıyordu.

Neşeli Hayat'da izlediğim rolüyle izlediklerim arasındaki en başarılı sinema oyunculuğunu çıkarmıştı Yılmaz Erdoğan, belki de sırf bu yüzden bu role seçildi ve rolünün hakkını yine fazlasıyla vermiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder